hayat›na bir dirsek, bir basamak gibi yap›yor. Bilmiyor
ki, saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi me-
dar olan hakaik-› diniyenin fevaid-i dünyeviyesi, yaln›z
tercih edici ve teflvik edici derecesinde olabilir. E¤er illet
derecesine ç›ksa ve o amel-i hayr›n yap›lmas›ndaki mak-
sat o fayda olsa, o ameli iptal eder, lâakal ihlâs› k›r›l›r, se-
vab› kaçar.
Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asr›n belâ ve vebas›n-
dan ve zulüm ve zulümat›ndan en mücerrep bir kurtar›-
c›, Risale-i Nur’un mizanlar› ve muvazeneleriyle neflretti-
¤i nur oldu¤una k›rk bin flahit vard›r. Demek Risale-i
Nur’un dairesine yak›n bulunanlar, içine girmezse, tehli-
ke ihtimali kavidir.
Evet,
1
p
In
ôp
N'
’r
G n
¤n
Y Én
«r
ft
ódG n
IGƒ'
«n
ër
dG n
¿
ƒ t
Ñp
ën
à°r
ùn
j
iflaretiyle, bu
as›r, hayat-› dünyeviyeyi hayat-› uhreviyeye, ehl-i ‹slâma
da bilerek, tercih ettirdi.
Hem bin üç yüz otuz dört tarihinden bafllay›p, öyle bir
rejim, ehl-i iman içine de sokuldu. Evet,
2
p
In
ôp
N'
’r
G n
¤n
Y
cifir
ve ebcet hesab›yla bin üç yüz otuz üç veya dört ederek,
ayn› vakitte eski Harb-i Umumîde ‹slâmiyet düflmanlar›
galebe çalmakla, muahede flart›n›, dünyay› dine tercih
rejiminin mebdeine tevafuk ediyor. ‹ki üç sene sonra bil-
fiil neticeleri görüldü.
Said Nursî
Õì
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 459
K
ASTAMONU
H
AYATI
kazançlar.
gaddar:
çok fazla gadreden, zu-
lüm, haks›zl›k, merhametsizlik
eden.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakaik-› diniye:
dine ait olan ha-
kikatler.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayat-› uhreviye:
uhrevî hayat,
ahirete ait olan hayat.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfl›l›k beklemeksizin, s›rf Allah
r›zas› için yapma.
ihtimal:
olabilirlik, bir fleyin ola-
bilmesi mümkün olma, gerçekle-
flebilirlik.
illet:
sebep, gaye, hedef, bir fleye
yol açan, bir fleyi gerektiren du-
rum.
kavi:
kuvvetli, güçlü, dayan›kl›,
metin, muhkem.
keramet:
Allah'›n velî kullar›nda
görülen ola¤anüstü hâller veya
tabiatüstü hâdiseler.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, gizli bir
fleyi bulup meydana ç›karma.
lâakal:
en az›ndan, daha afla¤› ol-
maz, en az, hiç olmazsa.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
gaye, niyet, meram.
medar:
kaynak, sebep, vesile.
mizan:
terazi.
muvaffak:
baflar›l› olan.
muvazene:
ölçü, k›yas, mukaye-
se.
mücerrep:
tecrübe edilmifl, de-
nenmifl.
neflir:
da¤›tma, yayma.
peyda:
haz›r, mevcut.
saadet-i dünyeviye:
dünya ile il-
gili saadet, dünya hayat›ndaki
mutluluk, dünya saadeti.
saadet-i uhreviye:
ahiretle ilgili
saadet, ahiretteki mutluluk.
flahit:
tan›k.
tarikat:
Allah'a ulaflmak için, fley-
hin gözetiminde müridin takip
edece¤i terbiye usul ve yolu, se-
yir ü sülûk s›ras›nda tutulan yol.
tehlike:
büyük zarar ve yok ol-
maya yol açabilecek durum.
tercih:
bir fleyi di¤erlerinden üs-
tün tutma, öne alma, seçme, da-
ha çok be¤enme.
teflvik:
istek uyand›rma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait,
ahiret âlemiyle ilgili.
veba:
hasta sݍanlardan insanlara
geçen bir mikrobun oluflturdu¤u,
bulafl›c› ve öldürücü hastal›k, ta-
un, yumrucak.
vezaif:
vazifeler, ifller.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa, ifl-
kence.
zulümat:
karanl›klar, dinsizlik,
küfür.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, k›yametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l›.
amel:
fiil, ifl, dinin emirlerini
yerine getirme ifli.
amel-i hay›r:
hay›rl› ifl, hay›rl›
çal›flma, hay›r ifli.
bedbaht:
bahts›z, baht› kara,
talihsiz, zavall›.
belâ:
musibet, keder, s›k›nt›.
cifir:
harflere verilen say› k›y-
meti ile gelece¤e veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair iflaretler ç›kar-
mak ilmî.
ebced:
Arap alfabesinin ilk
tertibi ve harflerinin tafl›d›¤›
say› de¤erlerine dayanan he-
sap sistemi.
ehl-i diyanet:
dindar kifliler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, ‹slâm dinini kabul
edenler.
ehl-i ‹slâm:
‹slâm toplulu¤u,
Müslümanlar.
ehl-i takva:
Allah'tan korkan,
emirlerine ba¤l› olan dindar
kimseler.
fevâid-i dünyeviye:
dünya
menfaatleri, dünyaya ait fay-
dalar, dünya ile ilgili kâr ve
1.
Onlar ki seve seve dünya hayat›n› ahirete tercih ederler... (‹brahim Suresi: 3.)
2.
Ahirete.