Ben ve hem Feyzi, çok taaccüp ve hayret ettik. Otuz
günde bir defa gülmeyenin, bir günde otuz defa gülmesi
bizleri hayrette brakt. fiimdi anlaflld ki, o sürur ve o se-
vinç, mezkûr manevî ferman temsil eden masumlar ve
ümmilerin kalemlerinin yazlar nesl-i atinin sahaif-i ha-
yatlarna âlem-i slâmn sahife-i mukadderatna ve ehl-i
imann istikbalinin defterlerine neflr-i envar edecek olan
ve o masumlarn halis ve safî amelleri ve hizmetleriyle
sahife-i amalimize hasenatlar yazlp kaydedilmesinin
ve Risale-i Nur fiakirtlerinin mukadderatnn mesudâne
idamesinin haberini veren o daha gelmeyen hediyeden
geliyordu. Benim o azîm yekûndan hisseme düflen bin-
den bir cüzü ruhen hissedilmifl, beni mesrurâne heyeca-
na getirmiflti.
Evet, böyle yüzer masumlarn makbul amelleri ve red-
dedilmez dualar sair kardefllerimin defterlerine geçmesi
misillü, benim gibi bir günahkârn sahife-i amaline dahi
girmesi, binler sürur ve sevinç verir. Böyle karanlk bir
zamanda, bu a¤r flerait altnda, böyle masumâne ve
kahramanâne çalflmak için, biz hem masumlar ve o
ümmîleri ve muallimlerini tebrik, hem peder ve validele-
rini tebrik, hem köylerini tebrik, hem memleketlerini,
hem milletlerini, hem Anadoluyu tebrik ederiz.
Mübarek masumlarn ve ümmîlerin her birine birer
hususî teflekkürname ve tebrikname yazmak elimden
gelseydi, yazacaktm. Öyle ise bu arzumu bilfiil yazlmfl
gibi kabul etsinler. Ben, onlarn isimlerini bir daire sure-
tinde yazaca¤m, dua vaktinde bakaca¤m. Hem onlar
TARHÇE- HAYATI
| 463
K
ASTAMONU
H
AYATI
yönden.
makbul:
kabul edilmifl olan, al-
nan, reddedilmeyen.
manevî:
madde dfl olan, maddî
olmayan, manaya ait.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsz.
masumâne:
masumca, masum
olana yakflacak surette, suçsuz,
günahsz bir flekilde.
mesrurane:
sevinçli bir flekilde,
sevinerek, memnun olarak.
mesudane:
mutluca, mutlu olana
yakflacak surette, kutlulukla.
mezkûr:
zikredilen, ad geçen,
anlan.
misillü:
benzeri, gibi, ayns, ben-
zer gibi, efl kabilinden.
muallim:
ders veren, ö¤reten, ta-
lim eden, hoca, ö¤retici, ö¤ret-
men.
mukadderat:
Allah tarafndan
ezelde takdir olunmufl fleyler, ile-
ride meydana gelecek haller ve
olaylar, aln yazs.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml olarak, aralksz flekilde,
muttasl, devaml.
nesli ati:
gelecek nesil.
neflr-i envar:
nurlarn yaylmas,
nurlarn da¤tlmas, nurlarn sa-
çlmas.
peder:
baba, ata.
redd:
reddetme, geri verme, geri
çevirme, kabul etmeme.
ruhen:
ruh bakmndan, ruh yö-
nünden, ruh olarak.
sâfî:
saf olan, duru, katksz, kat-
flksz.
sahaif-i hayat:
hayat sayfalar.
sahife-i a'mal:
amellerin sayfas.
sahife-i mukadderat:
Allah tara-
fndan takdir edilen fleylerin bu-
lundu¤u sayfa, kader sayfas.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
sürur:
mutluluk.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flerait:
flartlar.
taaccüp:
flaflma, hayret etme, fla-
flakalma.
tarz:
biçim, flekil, suret.
tebessüm:
gülümseme, gülüm-
seyifl, hafifçe gülme.
tebrik:
kutlama. u¤urlu, hayrl,
mübarek olmasn dileme.
temsil:
bir fleyin sembolü olma.
ümm
î
:
okuma yazmas olmayan,
okumamfl.
yekûn:
toplam, tutar.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
amel:
bir insann dinî emirler
ve yasaklara göre yapt¤ ifl,
hareket.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
bahane:
vesile, sebep.
beyan:
anlatma, açk söyle-
me, bildirme, izah.
cüz:
ksm, parça, bölük.
dua:
Allah'a yalvarma, niyaz.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri, slâm dinini kabul
edenler.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
ferah:
gönül açkl¤, sevinç,
sevinme.
ferman:
emir, buyruk.
fkra:
ksa yaz, küçük hikâye.
günahkâr:
günahl, günah ifl-
leyen, günah ifllemifl.
halis:
gerçek, samimi, içten.
hasenat:
iyi ameller, iyi ifller,
hayrlar.
hayret:
flaflma, flaflrma.
heyecan:
coflkunluk, coflma.
hisse:
pay, nasip, ksmet.
idame:
devam ettirme, sür-
dürme.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man, ati.
izhar:
aç¤a vurma, meydana
çkarma, aflikâr etme.
kahramanane:
kahramanca,
kahraman olana yakflr flekil-
de, yi¤itçe, cesurâne.
kayd:
yazya geçirme, deftere
yazma.
ksmen:
ksmî olarak, bütün
de¤il, bir ksm, bir bölüm ola-
rak veya baz bakmdan, baz