Çünkü ahir zamanda madem fetret derecesinde din ve
din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlk perdesi gelmifl
ve madem ahir zamanda Hazret-i sann (a.s.) din-i ha-
kikîsi hükmedecek, slâmiyetle omuz omuza gelecek; el-
bette flimdi, fetret gibi karanlkta kalan Hazret-i saya
(a.s.) mensup Hristiyanlarn mazlumlarnn çektikleri fe-
lâketler, onlar hakknda bir nevi flehadettir denebilir. Hu-
susan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaifler, müs-
tebit büyük zalimlerin cebir ve fliddetleri altnda musibet
çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakknda medeniye-
tin sefahatndan ve küfranndan ve felsefenin dalâletin-
den ve küfründen gelen günahlara kefaret olmakla bera-
ber; yüz derece onlara kârdr diye, hakikatten haber al-
dm. Cenab- Erhamürrahimîne hadsiz flükrettim ve o
elîm elemden ve flefkatten teselli buldum.
E¤er o felâketi gören zâlimler ise ve beflerin periflani-
yetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan
âlemine atefl veren hodgâm, alçak insî fleytanlar ise, tam
müstahak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.
E¤er o felâketi çekenler mazlumlarn imdadna koflan-
lar ve istirahat-i befleriye için ve esasat- diniyeyi ve mu-
kaddesat- semaviyeyi ve hukuk-i insaniyeyi muhafaza
için mücadele edenler ise, elbette o fedakârl¤n manevî
ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür, o musibeti onlar
hakknda medar- fleref yapar, sevdirir.
Said Nursî
xè
TARHÇE- HAYATI
| 461
K
ASTAMONU
H
AYATI
ma.
ihtiyar:
yafllanmfl kimse, yafll.
ihzar:
hazr etme, hazrlama.
insî:
insan cinsinden.
kefaret:
Allah'n, baz hususlarda
kullarnn kusur ve günahlarn af-
fetmek ve örtmek için vesile yap-
t¤ fleylerden her biri.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyili¤i unutma, nankörlük.
küfür:
Allah'n varl¤na, birli¤ine
inanmama, Ona yakflmayacak s-
fatlar yükleme.
lâkayt:
kaytsz, ilgi göstermeyen,
ilgisiz, aldrfl etmeyen.
mazlum:
zulüm görmüfl, zulme
u¤ramfl.
medeniyet:
medenîlik, flehirlilik,
uygarlk.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ihtiyaç
karfll¤ olan fley.
mensup:
bir fleye veya kimseye
nispeti olan, alâkas bulunan, bir
fleyle ilgili olan.
musibet:
felâket, belâ, anszn
gelen belâ, dert, sknt.
musibet-i semaviye:
semavî
musibet, gökten gelen belâlar,
musibetler.
musibetzede:
musibet görmüfl,
felâkete u¤ramfl, belâya, kazaya
u¤rayan.
mükâfat:
iyi bir ifl, hizmet veya
baflardan ötürü verilen fley, ödül.
mükâfat- manevîye:
manevî
olan mükâfat, manevî ödül.
müstahak:
hak eden, hak etmifl.
müstebit:
istibdatta bulunan,
hükmü altnda bulunanlara söz
hakk ve hareket serbestli¤i ver-
meyen.
nevi:
tür, çeflit.
periflan:
acnacak hâlde bulunan,
derbeder.
periflaniyet:
periflanlk, derbe-
derlik.
sefahat:
yasak fleylere, zevk ve
e¤lenceye aflr derecede düflkün-
lük.
flahadet:
flehitlik, flehit olma.
flefkat:
acyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karfllksz mer-
hamet, karfllk beklemeden yar-
dm etme.
flehit:
slâm fleriatine göre haksz
yere öldürülmüfl veya sel, yangn,
deprem gibi musibetlerde hayat-
n kaybetmifl mü'min kimse.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfllk
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarlk ifade etme, teflekkür.
teselli:
avunma.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hakkn-
da.).
zaif:
zayf, güçsüz, kuvvetsiz, ta-
katsiz, dermansz.
zalim:
zulmeden, hakszlk eden,
acmasz ve haksz davranan.
adalet-i Rabbaniye:
Rabbanî
adalet.
ahir zaman:
dünyann son
zaman ve son devresi, dünya
hayatnn kyamete yakn son
devresi.
befler:
insan, insanlk, âde-
mo¤lu.
cebr:
zor, zorlama, bask yap-
ma.
Cenab- Erhamürrâhimîn:
inayet ve rahmet, yardm ve
lütuf sahiplerinin en merha-
metlisi olan, fleref ve azamet
sahibi olan yüce Allah (c.c.).
dalâlet:
iman ve slâmiyetten
ayrlmak, azmak, do¤ru yol-
dan ayrlma, azma, batla yö-
nelme.
din-i hakikî:
hakikî din, ger-
çek din.
din-i Muhammediye:
Hz. Mu-
hammed'in getirdi¤i din, s-
lâm dini.
elem:
dert, üzüntü, kayg, ta-
sa.
elîm:
fliddetli.
fakir:
muhtaç, düflkün, yok-
sul.
felâket:
büyük dert, belâ.
felsefe:
hikmet bilgisi.
gaddar:
çok fazla gadreden,
zulüm, hakszlk, merhamet-
sizlik eden.
hadsiz:
sonsuz.
hodgâm:
kendi keyfini düflü-
nen, bencil.
hususan:
bilhassa, ayrca,
baflkaca, hususî olarak.
hükmünde:
yerinde, de¤erin-
de.
hüküm:
hakimiyet, hakim ol-