Tarihçe-i Hayat - page 461

Çünkü ahir zamanda madem fetret derecesinde din ve
din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytl›k perdesi gelmifl
ve madem ahir zamanda Hazret-i ‹sa’n›n (a.s.) din-i ha-
kikîsi hükmedecek, ‹slâmiyetle omuz omuza gelecek; el-
bette flimdi, fetret gibi karanl›kta kalan Hazret-i ‹sa’ya
(a.s.) mensup Hristiyanlar›n mazlumlar›n›n çektikleri fe-
lâketler, onlar hakk›nda bir nevi flehadettir denebilir. Hu-
susan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaifler, müs-
tebit büyük zalimlerin cebir ve fliddetleri alt›nda musibet
çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakk›nda medeniye-
tin sefahat›ndan ve küfran›ndan ve felsefenin dalâletin-
den ve küfründen gelen günahlara kefaret olmakla bera-
ber; yüz derece onlara kârd›r diye, hakikatten haber al-
d›m. Cenab-› Erhamürrahimîne hadsiz flükrettim ve o
elîm elemden ve flefkatten teselli buldum.
E¤er o felâketi gören zâlimler ise ve beflerin periflani-
yetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan
âlemine atefl veren hodgâm, alçak insî fleytanlar ise, tam
müstahak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.
E¤er o felâketi çekenler mazlumlar›n imdad›na koflan-
lar ve istirahat-i befleriye için ve esasat-› diniyeyi ve mu-
kaddesat-› semaviyeyi ve hukuk-i insaniyeyi muhafaza
için mücadele edenler ise, elbette o fedakârl›¤›n manevî
ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür, o musibeti onlar
hakk›nda medar-› fleref yapar, sevdirir.
Said Nursî
‚xè
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 461
K
ASTAMONU
H
AYATI
ma.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse, yafll›.
ihzar:
haz›r etme, haz›rlama.
insî:
insan cinsinden.
kefaret:
Allah'›n, baz› hususlarda
kullar›n›n kusur ve günahlar›n› af-
fetmek ve örtmek için vesile yap-
t›¤› fleylerden her biri.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyili¤i unutma, nankörlük.
küfür:
Allah'›n varl›¤›na, birli¤ine
inanmama, Ona yak›flmayacak s›-
fatlar yükleme.
lâkayt:
kay›ts›z, ilgi göstermeyen,
ilgisiz, ald›r›fl etmeyen.
mazlum:
zulüm görmüfl, zulme
u¤ram›fl.
medeniyet:
medenîlik, flehirlilik,
uygarl›k.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ihtiyaç
karfl›l›¤› olan fley.
mensup:
bir fleye veya kimseye
nispeti olan, alâkas› bulunan, bir
fleyle ilgili olan.
musibet:
felâket, belâ, ans›z›n
gelen belâ, dert, s›k›nt›.
musibet-i semaviye:
semavî
musibet, gökten gelen belâlar,
musibetler.
musibetzede:
musibet görmüfl,
felâkete u¤ram›fl, belâya, kazaya
u¤rayan.
mükâfat:
iyi bir ifl, hizmet veya
baflar›dan ötürü verilen fley, ödül.
mükâfat-› manevîye:
manevî
olan mükâfat, manevî ödül.
müstahak:
hak eden, hak etmifl.
müstebit:
istibdatta bulunan,
hükmü alt›nda bulunanlara söz
hakk› ve hareket serbestli¤i ver-
meyen.
nevi:
tür, çeflit.
periflan:
ac›nacak hâlde bulunan,
derbeder.
periflaniyet:
periflanl›k, derbe-
derlik.
sefahat:
yasak fleylere, zevk ve
e¤lenceye afl›r› derecede düflkün-
lük.
flahadet:
flehitlik, flehit olma.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karfl›l›ks›z mer-
hamet, karfl›l›k beklemeden yar-
d›m etme.
flehit:
‹slâm fleriatine göre haks›z
yere öldürülmüfl veya sel, yang›n,
deprem gibi musibetlerde hayat›-
n› kaybetmifl mü'min kimse.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl›l›k
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarl›k ifade etme, teflekkür.
teselli:
avunma.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hakk›n-
da.).
zaif:
zay›f, güçsüz, kuvvetsiz, ta-
katsiz, dermans›z.
zalim:
zulmeden, haks›zl›k eden,
ac›mas›z ve haks›z davranan.
adalet-i Rabbaniye:
Rabbanî
adalet.
ahir zaman:
dünyan›n son
zaman› ve son devresi, dünya
hayat›n›n k›yamete yak›n son
devresi.
befler:
insan, insanl›k, âde-
mo¤lu.
cebr:
zor, zorlama, bask› yap-
ma.
Cenab-› Erhamürrâhimîn:
inayet ve rahmet, yard›m ve
lütuf sahiplerinin en merha-
metlisi olan, fleref ve azamet
sahibi olan yüce Allah (c.c.).
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten
ayr›lmak, azmak, do¤ru yol-
dan ayr›lma, azma, bat›la yö-
nelme.
din-i hakikî:
hakikî din, ger-
çek din.
din-i Muhammediye:
Hz. Mu-
hammed'in getirdi¤i din, ‹s-
lâm dini.
elem:
dert, üzüntü, kayg›, ta-
sa.
elîm:
fliddetli.
fakir:
muhtaç, düflkün, yok-
sul.
felâket:
büyük dert, belâ.
felsefe:
hikmet bilgisi.
gaddar:
çok fazla gadreden,
zulüm, haks›zl›k, merhamet-
sizlik eden.
hadsiz:
sonsuz.
hodgâm:
kendi keyfini düflü-
nen, bencil.
hususan:
bilhassa, ayr›ca,
baflkaca, hususî olarak.
hükmünde:
yerinde, de¤erin-
de.
hüküm:
hakimiyet, hakim ol-
1...,451,452,453,454,455,456,457,458,459,460 462,463,464,465,466,467,468,469,470,471,...1390
Powered by FlippingBook