fiahsiyetim itibar›yla sizin ziyade hüsnüzann›n›z belki
size zarar vermez; fakat sizin gibi hakikatbin zatlar, vazi-
feye, hizmete bak›p, o noktada bakmal›s›n›z. Perde aç›l-
sa, benim bafltan afla¤›ya kadar kusurat ile âlûde mahi-
yetim görünse, bana ac›yacaks›n›z. Sizi kardeflli¤imden
kaç›rmamak için kusurat›m› gizliyorum.
Said Nursî
‚xè
1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Bir hafta evvelki mektubunuza karfl› hüsnüzann›n›z›
bir derece cerh eden benim cevab›m›n hikmeti fludur ki:
Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki,
her fleyi kendi hesab›na ald›¤› için, faraza hakikî bekleni-
len ve bir as›r sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gel-
seydi, harekât›n› o cereyanlara kapt›rmamak için siyaset
âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini de¤iflti-
recek diye tahmin ediyorum.
Hem, üç mesele var: biri hayat, biri fleriat, biri iman.
Hakikat noktas›nda ve en mühimmi ve en azam›, iman
meselesidir. Fakat, flimdiki umumun nazar›nda ve hâl-i
âlem ilcaat›nda en mühim mesele hayat ve fleriat görün-
dü¤ünden, o zat flimdi olsa da, üç meselenin birden
umum rûy-i zeminde vaziyetlerini de¤ifltirmek nev-i be-
flerdeki cari olan âdetullaha muvaf›k gelmedi¤inden,
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 451
K
ASTAMONU
H
AYATI
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel kanaat.
ilcaat:
zorlamalar, mecbur etme-
ler.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
kusur:
eksiklik, noksan.
kusûrat:
kusurlar, noksanl›klar,
eksiklikler, özürler, suçlar, kaba-
hatler.
mahiyet:
bir fleyin asl›, esas›, ni-
telik, tabiat.
mesele:
konu.
muvaf›k:
yerinde, uygun, uyar,
münasip.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nazar:
düflünme, fikir, mülâhaza,
niyet.
nev'i befler:
insano¤lu, insan so-
yu.
noksan:
kusurlu, nak›s.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
siyaset:
politika.
flahsiyet:
bir ferdin kendine has
görünüfl, duyufl, düflünüfl ve dav-
ran›fllar›n›n tamam›, kiflilik, kifli
özelli¤i.
fleriat:
Allah'›n emri, ‹lâhî kanun.
tahmin:
akla, sezgiye veya baz›
verilere dayanarak gelecek bir
fleyi, olay› kestirme.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k olma-
yan fleylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
umum:
hep, bütün, cümle, her-
kes.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› yap›l-
mas› gereken ifl, görev.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
zat:
kifli, flah›s, fert.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
âdetullah:
Allah'›n tabiata
koydu¤u yarat›l›fla ait kanun-
lar.
âlem:
dünya, cihan.
âlûde:
bulaflm›fl, bulafl›k.
as›r:
yüzy›l.
azam:
en büyük.
cari:
geçerli, iflleyen, akan,
ak›c›.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
cerh:
çürütme, reddetme, ip-
tal etme.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
faraza:
farz edelim ki, farz
edin ki, sayal›m ki, ola ki.
ferâgat:
hakk›ndan isteyerek
vazgeçme.
fevkalâde:
al›fl›lm›fltan farkl›,
ola¤anüstü, normalin üstün-
de.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
hakikatbin:
hakikati gören,
hakikati anlayan, hakikate
inanan.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâkim:
sözünü geçiren, ege-
men.
harekât:
davran›fllar, tutum-
lar.
hâl-i âlem:
flimdiki hâl ve ya-
flama flekli.
hedef:
emel, var›lmak iste-
nen nokta, ulafl›lmak istenen
gaye.
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.