ziyade olan Kastamonu Lâhikas›ndan, Üstad›n Kasta-
monu’dan Isparta’daki talebelerine gönderdi¤i mektup-
lar›ndan befl-on mektuptur. Bu mektuplarda Hazret-i Üs-
tad, talebelerine, el yaz›s›yla risaleleri yazmalar›n›n, nefl-
retmelerinin ehemmiyetini; Risale-i Nur talebelerinin
flimdilik cüz’î gibi görünen hizmetlerinin, hakikatte kâ-
inatta en muazzam mesele oldu¤unu ve bir gün bu mem-
lekette Risale-i Nur’un nuruyla genifl çapta fütuhât olaca-
¤›n› müjdelemekte, Risale-i Nur’un dairesinin ve neflriya-
t›n›n temellerini, esaslar›n› vaz’ ve tahkim etmektedir.
ìÕ
1
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Risale-i Nur’un hizmetindeki ekser flakirtleri, birer ne-
vi keramet ve ikram-› ‹lâhî hissettikleri gibi, bu âciz kar-
defliniz çok muhtaç oldu¤u için, çok nevilerini ve çeflitle-
rini hissediyor. Ve bu s›ralarda, bu havalideki flakirtler ye-
minle itiraf ediyorlar ki, biz Nurun hizmetinde çal›flt›kça,
hem maifletçe, hem istirahat-i kalpçe bir genifllik, bir fe-
rah, zâhir bir surette hissediyoruz. Ben kendimce o ka-
dar hissediyorum ki, nefis ve fleytan›m dahi o bedahete
karfl› hayret ederek sustular.
Said Nursî
ìÕ
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 441
K
ASTAMONU
H
AYATI
ifl.
muazzam:
ehemmiyetli, önemli,
çok büyük.
muhtâc:
ihtiyac› olan, kendisine
bir fley lâz›m olan, ihtiyaç içinde
bulunan, bir eksi¤i olup onu ta-
mamlamak isteyen.
müjde:
sevindirici haber, iyi ha-
ber, mufltu, beflaret.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri kam-
ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
neflr:
da¤›tma, yayma, saçma,
serpme.
neflriyat:
yay›mlanm›fl fleyler, ba-
s›l›p da¤›t›lan yaz›lar, eserler, ma-
kaleler.
nevi:
tür, çeflit.
noksan:
kusurlu, nak›s.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k, zi-
ya, ›fl›k, flule.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
suret:
biçim, flekil, tarz.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tahkim:
kuvvetlendirme, sa¤lam-
laflt›rma, muhkem hale getirme.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tenzih:
Allah'› flan›na lây›k olma-
yan fleylerden, her türlü eksik ve
noksandan uzak ve yüce tutma,
münezzeh sayma.
vaz:
kurma, meydana getirme.
yemîn:
and, kasem.
zahir:
aç›k, belli, meydanda.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
âciz:
eli yetmez, gücü yet-
mez, güçsüz.
aziz:
muhterem, sevgili, çok
de¤erli.
bedahet:
aç›kl›k, aflikâr, ispa-
ta ihtiyaç olmayacak derece-
de aç›kl›k.
cüz'î:
küçük.
ehemmiyet:
önem.
ekser:
pek çok, ço¤unluk.
ferah:
bol, genifl, rahat, iç aç›-
c›.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
hakikat:
gerçek, as›l, esas.
havali:
etraf, çevre, civar, yö-
re, dolay.
hayret:
flaflma, flafl›rma.
ikram-› ‹lâhî:
Allah'›n ikram
ve ihsan›.
istirahat-› kalp:
kalp rahatl›-
¤›, kalbin dinlenmesi, iç huzu-
ru.
itiraf:
baflkalar›n›n bilmedi¤i
gizli bir kusurunu söyleme,
kendisi için iyi say›lmayacak
bir hâli gizlemeyip söyleme.
kâinat:
dünya.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan,
ba¤›fl.
kusur:
eksiklik, noksan.
maiflet:
geçinme geçinifl, dir-
lik.
memleket:
bir devletin top-
ra¤›, ülke, yurt, vatan, diyar.
mesele:
ehemmiyetli, önemli
1.
Allah'›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.