muhkem kalalarn zir ü zeber etmiflim. Onlarn en bü-
yük dinsiz feylesoflarn hayvandan afla¤ düflürmüflüm.
Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa,
Allahn tevfikiyle beni o mesle¤imin bir meselesinden
geri çeviremezler, inflaallah ma¤lûp edemezler
. Madem
böyledir; ben sizin dünyanza karflmyorum, siz de benim
ahiretime karflmaynz. Karflsanz da beyhudedir.
Takdir-i Hüda, kuvve-i bazu ile dönmez,
Bir flema ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez.
Benim hakkmda, müstesna bir surette, ehl-i dünya
pek ziyade tevehhüm edip, âdeta korkuyorlar. Bende bu-
lunmayan ve bulunsa dahi siyasî bir kusur teflkil etmeyen
ve ittihama medar olmayan fleyhlik, büyüklük, hanedan,
afliret sahibi, nüfuzlu, etba çok, hemflehrileriyle görüfl-
mek, dünya ahvaliyle alâkadar olmak, hatta siyasete gir-
mek, hatta muhalif olmak gibi bende bulunmayan emir-
leri tahayyül ederek evhama düflmüfller. Hatta hapiste ve
hariçteki, yani kendilerince kabil-i af olmayanlarn dahi
aflarn müzakere ettikleri srada beni âdeta her fleyden
menettiler. Fena ve fânî bir adamn, güzel ve bâkî flöyle
bir sözü var:
Zulmün topu var, güllesi var, kalas varsa,
Hakkn da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardr.
Ben de derim:
Ehl-i dünyann hükmü var, flevketi var, kuvveti varsa;
Kurânn feyziyle, hadiminde de,
TARHÇE- HAYATI
| 431
E
SKfiEHR
H
AYATI
kabil-i afv:
ba¤fllanabilir, ba¤flla-
nr, aff mümkün, affedilebilir.
kala:
büyük hisar.
kusur:
suç, kabahat.
kuvve-i bazu:
bazu kuvveti, bilek
kuvveti, kol kuvveti.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay, böyle ise, hele.
ma¤lûp etme:
yenme, üstün gel-
me.
medar:
dayanak noktas, sebep,
vesile.
men:
yasak etme, durdurma,
mâni olma, brakmama, bir fleyi
diri¤ etme, bir fleyin yaplmasn
engelleme, esirgeme, vermeme,
önleme.
mesele:
ehemmiyetli, önemli ifl.
meslek:
kiflinin kendi yapsna
uygun bulup yürüdü¤ü manevî
yol.
Mevlâ:
Allah.
muhalif:
muhalefet eden, aykr-
lk gösteren, uymayan, bir fiil ve-
ya düflünceye karfl gelen.
muhkem:
sa¤lam, sa¤lamlafltrl-
mfl, kuvvetli.
müstesna:
istisna olan, baflkasna
benzemeyen, benzeri olmayan,
seçkin, mümtaz, fevkalâde.
müzakere
:
bir ifl hakknda konufl-
ma, karfllkl fikir söyleme, danfl-
ma, görüflme.
nüfuzlu:
sözünü geçiren, sözü et-
kili olan.
siyaset:
politika.
siyasî:
politik.
suret:
biçim, tarz, flekil.
flema:
mumlu fitil, muma batrl-
mfl fitil.
fleyh:
tarikat kurucusu, bir tari-
katta en üst mertebeye ulaflmfl
kimse.
tabiat:
Allahn kâinata koydu¤u,
kâinatn düzenini devam ettiren
kanun.
tahayyül:
hayale getirme, haya-
linde canlandrma, zihinde can-
landrma, tasavvur etme.
takdir-i Hudâ:
Allahn takdiri.
teflkil:
vücut verme, meydana
getirme, yapma.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kaplma.
tevfik:
Allahn yardm, baflarl
klmas.
zirüzeber:
altüst, karmakarflk,
darmada¤n.
ziyade:
çok, fazla, artk.
zulüm:
hakszlk, eziyet, cefa, ifl-
kence.
âdeta:
sanki, düpedüz, baya-
¤, bas baya¤.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, kyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
ahval:
hâller, durumlar, olufl-
lar.
alâkadar
:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l.
afliret:
göçebe hâlinde yafla-
yan, ço¤unlukla bir soydan
gelen insanlar, kabile, oymak.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gel-
mez, bitip tükenmez, ölmez,
sonsuz.
beyhude:
bofluna, faydasz.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l,
dünya adam, ahireti düflün-
meyen.
emir:
ifl, fley, husus, vaka, hâ-
dise, olgu.
etba:
tabi olanlar, uyanlar.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular, esassz fleyler, kuruntu-
lar.
fânî:
ölümlü.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan,
filozof.
gülle:
top mermisi.
hânedân:
kökten asil ve bü-
yük aile, köklü aile, ocak.
hariç:
bir fleyin dfl, dflars,
dflta kalan.
hemflehri:
ayn flehirli, ayn
memleketli.
inflaallah:
Allah isterse, Allah
dilerse, Allahn emri olursa,
Allah izin verirse manalarnda
kullanlan bir dua.
ittiham:
suç altnda bulunma,
töhmetli olma, töhmet altn-
da olma.