fiaflrmaz ilmi, susmaz sözü vardr,
Yanlmaz kalbi, sönmez nuru vardr.
Çok dostlarla beraber bana nezaret eden bir kuman-
dan, mükerreren sual ettiler:
Neden vesika için müracaat etmiyorsun, istida vermi-
yorsun?
Elcevap:
Befl alt sebep için müracaat etmiyorum ve
edemiyorum:
B
RNCS
:
Ben ehl-i dünyann dünyasna karflmadm
ki, onlarn mahkûmu olaym; onlara müracaat edeyim.
Ben kader-i lâhînin mahkûmuyum ve ona karfl kusurum
var; ona müracaat ediyorum.
KNCS
:
Bu dünya çabuk tebeddül eder bir misafirhane
oldu¤unu yakînen iman edip bildim; onun için, hakikî
vatan de¤il, her yer birdir. Madem vatanmda bâkî kal-
mayaca¤m; beyhude ona karfl çabalamak, oraya git-
mek bir fleye yaramyor. Madem her yer misafirhanedir;
e¤er Misafirhane Sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yâr-
dr, her yer yarar; e¤er yâr de¤ilse, her yer kalbe bârdr
ve herkes düflmandr.
Ü
ÇÜNCÜSÜ
:
Müracaat, kanun dairesinde olur. Hâlbuki,
bu alt senedir bana karfl muamele, keyfî ve fevkal-ka-
nundur. Menfiler kanunuyla bana muamele edilmedi; hu-
kuk-i medeniyetten ve belki hukuk-i dünyeviyeden skat
edilmifl bir tarzda bana baktlar. Bu fevkal-kanun mu-
amele edenlere, kanun namna müracaat manasz olur.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gelmez,
bitip tükenmez, ölmez, sonsuz.
bâr:
yük, zahmet, eziyet, sknt.
beyhude:
bofluna, faydasz.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l, dün-
ya adam, ahireti düflünmeyen.
fevkalkanan:
kanun üstü, kanu-
nun kabul etmedi¤i, kanunun ka-
rflmad¤.
feyz:
bolluk, bereket, verimlilik.
hâdim:
hademe, hizmetçi, hizmet
eden, ifle yarayan.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu flu-
dur ki, öyle iken, oysa ki, hakikat
flu ki.
hüküm:
hakimiyet, hakim olma.
ilim:
bilgi, fen.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
istida:
resmî makamlara bir iflin
yaplmasn, yerine getirilmesini
istemek maksadyla yazlan yaz,
dilekçe, arzuhal.
kader-i lâhî:
lâhî kader, Allahn
kader kanunu.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
keyfî:
kanun ve nizama uygun
olmayarak, yol ve usûle aykr,
keyfe, arzuya, iste¤e ba¤l, keyif-
le ilgili.
kumandan:
bir mevkiin, bir iflin
veya askerlik yahut korumak
maksadyla meydana getirilen bir
kuruluflun baflnda bulunan ve
sevk ve idareyi düzenleyen kim-
se, komutan.
432 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
kusur:
suç, kabahat.
madem:
çünkü, için, de¤il mi
ki, ...den dolay, böyle ise, he-
le.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
menfi:
nefyedilmifl, sürgün
edilmifl, sürgün.
muamele:
davranma, davra-
nfl, birine karfl her hangi bir
davranflta bulunma.
mükerreren:
mükerrer ola-
rak, tekrar olarak, tekrar be
tekrar.
müracaat:
baflvurma, danfl-
ma.
nezaret:
gözetme, gözden
geçirme, yoklama, muayene,
kontrol.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
rahmet:
acma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤fllama,
flefkat gösterme.
sual:
sorma, soruflturma.
flevket:
büyüklük, heybet ,
azamet, debdebe, haflmet.
tebeddül:
baflkalaflma, de¤ifl-
me, baflka hale getirme, bafl-
ka flekil alma.
vatan:
bir kimsenin do¤up
büyüdü¤ü yer, üzerinde ya-
flanlan ülke, yurt.
vesika:
bir mal veya yiyece-
¤in halka eflit flekilde da¤tl-
mas için hükümetçe verilen
izin kâ¤d.
yakînen:
yakîn olarak, hiç
flüphe edilecek bir taraf bu-
lunmakszn, flüpheye düfl-
meden.
yâr:
dost, yardmc.