Tarihçe-i Hayat - page 422

s›dd›k›m olan müstakim Süleyman, ekmekle afla¤›dan ç›-
kageldi.
Dördüncüsü:
fiu üstümdeki sakoyu yedi sene evvel
eski olarak alm›flt›m. Befl senedir elbise, çamafl›r, pabuç,
çorap için dört buçuk lira ile idare ettim. Bereket, iktisat
ve rahmet-i ‹lâhiye bana kâfi geldi.
‹flte flu numuneler gibi, çok fleyler var ve bereket-i ‹lâ-
hiyenin çok cihetleri var; bu köy halk› ço¤unu bilirler. Fa-
kat, sak›n bunlar› fahr için zikrediyorum zannetmeyiniz,
belki mecbur oldum. Hem, benim için iyili¤e bir medar
oldu¤unu düflünmeyiniz. Bu bereketler, ya yan›ma gelen
halis dostlar›ma ihsand›r; veya hizmet-i Kur’âniyeye bir
ikramd›r; veya iktisad›n bereketli bir menfaatidir; veya-
hut, “Ya Rahîm, ya Rahîm” ile zikreden ve yan›mda bu-
lunan dört kedinin r›z›klar›d›r ki, bereket suretinde gelir,
ben de ondan istifade ederim. Evet, hazin m›rm›rlar›n›
dikkatle dinlesen, “Ya Rahîm, ya Rahîm” çektiklerini an-
lars›n.
Kedi bahsi geldi, tavu¤u hat›ra getirdi. Bir tavu¤um
var. fiu k›flta, yumurta makinesi gibi pek az fas›la ile, her
gün Rahmet hazinesinden bana bir yumurta getiriyordu.
Hem, bir gün iki yumurta getirdi; ben de hayrette kal-
d›m. Dostlar›mdan sordum, “Böyle olur mu?” dedim.
Dediler: “Belki bir ihsan-› ‹lâhîdir.” Hem, flu tavu¤un ya-
z›n ç›kard›¤› küçük bir yavrusu vard›. Ramazan-› flerifin
bafl›nda yumurtaya bafllad›, tâ k›rk gün devam etti. Hem
küçük, hem k›flta, hem ramazanda, bu mübarek hâli bir
bahis:
konu, mevzu.
bereket:
Allah vergisi bolluk.
bereket-i ‹lâhîye:
‹lâhî bereket,
bolluk, Allah’tan gelen ihsan, bol-
luk.
cihet:
yan, yön, taraf.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
fahr:
övünme, böbürlenme, bü-
yüklenme, fleref, onur, k›vanç.
fas›la:
aral›k, ara.
halis:
gerçek.
hat›r:
zihin, fikir, haf›za.
hayret:
flaflk›nl›k.
hazîn:
hüzünlü, ac›kl›.
hazine:
zengin ve de¤erli kaynak.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n hiz-
meti.
idare:
yetinme.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma, ba¤›fllama, ikram etme, lütuf,
ba¤›fl, yard›m.
ihsan-› ‹lâhî:
‹lâhî ihsan.
ikram:
ba¤›fl, ihsan.
iktisâd:
tutum, biriktirme, art›r-
ma, tasarruf.
422 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma, yarar sa¤lama.
kâfî:
yeter, yetecek.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalm›fl.
medar:
dayanak noktas›, se-
bep, vesile.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ih-
tiyaç karfl›l›¤› olan fley.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müstakim:
temiz, namuslu,
do¤ru, ahlâkl›, istikamet sahi-
bi.
nümune:
örnek, misal, örnek
olarak gösterilen.
pabuç:
ayakkab›, kundura.
Rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen,
koruyan, ac›yan Allah.
Rahmet:
Allah’›n kullar›n›
esirgemesi, onlara ac›y›p ba-
¤›fllamas›, onlara maddî ve
manevî nimetler vermesi, on-
lar›n günahlar›n› silmesi.
rahmet-i ‹lâhîye:
Allah’›n
sonsuz rahmeti, ‹lâhî rahmet.
Ramazan-› fierif:
mübarek,
flerefli Ramazan ay›.
r›zk:
yiyecek, içecek fley,
az›k.
sako:
üste giyilen erkek elbi-
sesi.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
suret:
flekil, biçim.
zan:
zannetme, sanma, kesin
olarak bilmeksizin kuvvetli
ihtimalle hükmetme.
zikr:
söyleme, anma, bildir-
me; Allah’›n adlar›n› anarak
dua etme, Allah’› anma.
1...,412,413,414,415,416,417,418,419,420,421 423,424,425,426,427,428,429,430,431,432,...1390
Powered by FlippingBook