sddkm olan müstakim Süleyman, ekmekle afla¤dan ç-
kageldi.
Dördüncüsü:
fiu üstümdeki sakoyu yedi sene evvel
eski olarak almfltm. Befl senedir elbise, çamaflr, pabuç,
çorap için dört buçuk lira ile idare ettim. Bereket, iktisat
ve rahmet-i lâhiye bana kâfi geldi.
flte flu numuneler gibi, çok fleyler var ve bereket-i lâ-
hiyenin çok cihetleri var; bu köy halk ço¤unu bilirler. Fa-
kat, sakn bunlar fahr için zikrediyorum zannetmeyiniz,
belki mecbur oldum. Hem, benim için iyili¤e bir medar
oldu¤unu düflünmeyiniz. Bu bereketler, ya yanma gelen
halis dostlarma ihsandr; veya hizmet-i Kurâniyeye bir
ikramdr; veya iktisadn bereketli bir menfaatidir; veya-
hut, Ya Rahîm, ya Rahîm ile zikreden ve yanmda bu-
lunan dört kedinin rzklardr ki, bereket suretinde gelir,
ben de ondan istifade ederim. Evet, hazin mrmrlarn
dikkatle dinlesen, Ya Rahîm, ya Rahîm çektiklerini an-
larsn.
Kedi bahsi geldi, tavu¤u hatra getirdi. Bir tavu¤um
var. fiu kflta, yumurta makinesi gibi pek az fasla ile, her
gün Rahmet hazinesinden bana bir yumurta getiriyordu.
Hem, bir gün iki yumurta getirdi; ben de hayrette kal-
dm. Dostlarmdan sordum, Böyle olur mu? dedim.
Dediler: Belki bir ihsan- lâhîdir. Hem, flu tavu¤un ya-
zn çkard¤ küçük bir yavrusu vard. Ramazan- flerifin
baflnda yumurtaya bafllad, tâ krk gün devam etti. Hem
küçük, hem kflta, hem ramazanda, bu mübarek hâli bir
bahis:
konu, mevzu.
bereket:
Allah vergisi bolluk.
bereket-i lâhîye:
lâhî bereket,
bolluk, Allahtan gelen ihsan, bol-
luk.
cihet:
yan, yön, taraf.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
fahr:
övünme, böbürlenme, bü-
yüklenme, fleref, onur, kvanç.
fasla:
aralk, ara.
halis:
gerçek.
hatr:
zihin, fikir, hafza.
hayret:
flaflknlk.
hazîn:
hüzünlü, ackl.
hazine:
zengin ve de¤erli kaynak.
hizmet-i Kurâniye:
Kurânn hiz-
meti.
idare:
yetinme.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma, ba¤fllama, ikram etme, lütuf,
ba¤fl, yardm.
ihsan- lâhî:
lâhî ihsan.
ikram:
ba¤fl, ihsan.
iktisâd:
tutum, biriktirme, artr-
ma, tasarruf.
422 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma, yarar sa¤lama.
kâfî:
yeter, yetecek.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalmfl.
medar:
dayanak noktas, se-
bep, vesile.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ih-
tiyaç karfll¤ olan fley.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müstakim:
temiz, namuslu,
do¤ru, ahlâkl, istikamet sahi-
bi.
nümune:
örnek, misal, örnek
olarak gösterilen.
pabuç:
ayakkab, kundura.
Rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen,
koruyan, acyan Allah.
Rahmet:
Allahn kullarn
esirgemesi, onlara acyp ba-
¤fllamas, onlara maddî ve
manevî nimetler vermesi, on-
larn günahlarn silmesi.
rahmet-i lâhîye:
Allahn
sonsuz rahmeti, lâhî rahmet.
Ramazan- fierif:
mübarek,
flerefli Ramazan ay.
rzk:
yiyecek, içecek fley,
azk.
sako:
üste giyilen erkek elbi-
sesi.
sddk:
çok do¤ru, çok dürüst.
suret:
flekil, biçim.
zan:
zannetme, sanma, kesin
olarak bilmeksizin kuvvetli
ihtimalle hükmetme.
zikr:
söyleme, anma, bildir-
me; Allahn adlarn anarak
dua etme, Allah anma.