vesikam elimde oldu¤undan, o camide dört senedir (Al-
lah kabul etsin) imamlk etti¤im hâlde, flu mübarek geçen
Ramazanda mescide gidemedim. Bazen yalnz namaz-
m kldm; cemaatle klnan namazn yirmi befl sevabn-
dan ve hayrndan mahrum kaldm.
flte, baflma gelen bu iki hâdiseye karfl, aynen iki se-
ne evvel, o memurun bana karfl muamelesine gösterdi-
¤im sabr ve tahammülü gösterdim. nflaallah devam da
ettirece¤im. fiöyle de düflünüyorum ve diyorum ki: E¤er
ehl-i dünya tarafndan baflma gelen flu eziyet, flu sknt,
flu tazyik, aypl ve kusurlu nefsim için ise, helâl ediyo-
rum. Benim nefsim belki bununla slah- hâl eder, hem
ona keffaretüz-zünup olur. Dünya misafirhanesinin safa-
sn çok gördüm; azck cefasn görsem, yine flükrede-
rim. E¤er imana ve Kurâna hizmetkârl¤m cihetiyle
ehl-i dünya beni tazyik ediyorsa, onun müdafaas bana
ait de¤il; onu Aziz-i Cebbara havale ediyorum. E¤er asl-
sz ve riyaya sebep ve ihlâs kracak bir flöhret-i kâzibeyi
krmak için teveccüh-i ammeyi hakkmda bozmak murat
ise, onlara rahmet. Çünkü, teveccüh-i ammeye mazhar
olmak ve halklarn nazarnda flöhret kazanmak, benim
gibi adamlara zarardr zannederim. Benimle temas
edenler beni bilirler ki, flahsma karfl hürmet istemiyo-
rum, belki nefret ediyorum. Hatta kymettar mühim bir
dostumu, fazla hürmeti için belki elli defa tekdir etmiflim.
E¤er beni çürütmek ve efkâr- ammeden düflürtmek, s-
kat ettirmekten muratlar, tercümanlk etti¤im hakaik-
imaniye ve Kurâniyeye ait ise, beyhudedir. Zira, Kurân
Aziz-i Cebbar:
istedi¤ini mutlaka
yapabilen, çok izzet sahibi olan
Allah.
bazen:
zaman zaman, ara sra,
her zaman de¤il.
beyhude:
bofluna, faydasz.
cefa:
eziyet, sknt, zulüm.
cemaat:
bir imama uyup namaz
klan Müslümanlar toplulu¤u.
cihet:
sebep, vesile, mucip, baha-
ne.
efkâr- amme:
genelin, umumun,
düflünceleri, umuma ait düflünce,
kamuoyu.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l, dün-
ya adam, ahireti düflünmeyen.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
eziyet:
büyük sknt, zahmet,
meflakkat.
hâdise:
vaka, olay, ilk defa olan,
meydana çkan hâl.
hakaik- imaniye ve Kurâniye:
imana ve Kurâna ait hakikatler,
gerçekler.
havale:
bir ifli veya bir fleyi baflka
birine brakma, üstüne brakma,
smarlama.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hürmet:
riayet, ihtiram.
skat:
düflürme, düflürülme.
slah- hâl:
kendi hâlini slah et-
me, düzeltme.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfllk beklemeksizin, srf Allah
rzas için yapma.
imam:
namazda kendisine uyu-
lan, Müslüman cemaate namaz
kldran kifli.
inflaallah:
Allah isterse, Allah di-
lerse, Allahn emri olursa, Allah
izin verirse manalarnda kullan-
lan bir dua.
kefaretüz-zünup:
günahlarn
kefareti.
kymettar:
kymetli, de¤erli, pa-
hal.
mahrum:
istedi¤ini, diledi¤ini el-
de edemeyen, bir fleye sahip ola-
mayan, yoksun.
mazhar:
nail olma, flereflenme,
kavuflma.
memur:
devlet hizmetinde çal-
flan ve bunun karfll¤nda aylk,
maafl alan kimse.
mescit:
namaz klnacak yer, ca-
mi, ibadet edilecek yer.
muamele:
davranma, davranfl,
birine karfl her hangi bir davra-
nflta bulunma.
murâd:
maksat, meram, ulafll-
mak istenen fley.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müdafaa:
savunma.
nazarnda:
gözünde, önünde, hu-
zurunda.
nefret:
bir fleyden veya kimse-
418 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
den i¤renme, tiksinme, ikrah.
rahmet:
acma, merhamet
etme, esirgeme, ba¤fllama,
flefkat gösterme.
riya:
ikiyüzlülük, yalandan
gösterifl, samimiyetsizlik.
sabr:
sabr, dayanma, katlan-
ma, zorluklara dayanma gü-
cü.
safa:
rahat ve huzurlu olma,
gönül flenli¤i, düflüncesizlik,
kedersizlik, dertsizlik.
flahs:
insann kendi nefsi,
kendi varl¤, nefis, zat.
flöhret:
herkesçe bilinme, ta-
nnma durumu, ün.
flöhret-i kâzibe:
geçici, yalan-
c flöhret, aldatc ün.
flükür:
görülen bir iyili¤e kar-
fllk hoflnutluk, memnunluk
ve minnettarlk ifade etme,
teflekkür.
tahammül:
zora dayanma,
sabretme, sabr gösterme.
tazyik:
zorlama, bask.
tekdir:
azarlama, azar, uyar-
ma, çkflma, îkaz.
temas:
görüflme, bir arada
bulunma.
tercüman:
geflitli, hâl, durum,
maksat veya duygular ifade
etme vastas.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkn yönelifli.
vesika:
inanlacak, dayanla-
cak, güvenilecek sa¤lam delil,
hüccet, belge.
zan:
zannetme, sanma, kesin
olarak bilmeksizin kuvvetli
ihtimalle hükmetme.