Tarihçe-i Hayat - page 421

kâfi geldi. Hatta Süleyman isminde mübarek bir misafi-
rim vard›. Benim ekme¤im de ve onun ekme¤i de biti-
yordu. Çarflamba günü idi. Dedim ona: “Git, ekmek ge-
tir.” ‹ki saat, her taraf›m›zda kimse yok ki, oradan ekmek
al›ns›n. “Cuma gecesi senin yan›nda bu da¤da beraber
dua etmek arzu ediyorum” dedi. Ben de dedim:
“
1
$ n
¤n
Y Én
ĉ r
?s
cn
ƒn
J
, kal.”
Sonra hiç münasebeti olmad›¤› hâlde ve bir bahane
yokken, ikimiz yürüye yürüye bir da¤›n tepesine ç›kt›k.
‹brikte bir parça su vard›. Bir parça fleker ile çay›m›z var-
d›. Dedim: “Kardeflim, bir parça çay yap.”
O, ona bafllad›; ben de derin bir dereye bakar bir kat-
ran a¤ac› alt›nda oturdum. müteessifâne flöyle düflün-
düm ki: “Küflenmifl bir parça ekme¤imiz var; bu akflam
ancak ikimize yeter. ‹ki gün nas›l yapaca¤›z ve bu safî
kalp adama ne diyece¤im?” diye düflünmede iken, bir-
den bire bafl›m çevrilir gibi bafl›m› çevirdim. Gördüm ki,
koca bir ekmek, katran a¤ac›n›n üstünde, dallar› içinde
bize bak›yor.
Dedim: “Süleyman, müjde! Cenab-› Hak bize r›z›k
verdi.”
O ekme¤i ald›k; bak›yoruz ki, kufllar ve hayvanat-›
vahfliye hiçbiri iliflmemifl. Yirmi otuz gündür hiçbir insan
o tepeye ç›kmam›flt›. O ekmek, ikimize iki gün kâfi gel-
di. Biz yerken, bitmek üzere iken, dört sene sad›k bir
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 421
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
arzu:
bir fleye karfl› duyulan
istek, heves.
bahane:
vesile, sebep.
Cenab-› Hak:
Allah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için “üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, hem
de...” manalar›nda, cümle bafl-
lar›nda kullan›lan edatt›r.
hayvanât-› vahflîye:
vahflî
olan hayvanlar, y›rt›c› hay-
vanlar.
ibrik:
toprak veya madenden
yap›lm›fl, kulplu ve emzikli su
kab›.
kâfî:
yeter, yetecek.
katran:
bir a¤aç ismi, Lübnan
ve Toroslarda yetiflen bir se-
dir türü.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
müjde:
sevindirici haberi ifa-
de etmek için söylenen söz.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›n-
l›k.
müteessifane:
müteesif ola-
rak, eseflenerek, kederlenerek.
r›zk:
yiyecek, içecek fley,
az›k.
sad›k:
do¤ru, gerçek, hakikî,
sahte olmayan.
sâfî:
halis, temiz.
1.
Allah’a tevekkül ettik.
1...,411,412,413,414,415,416,417,418,419,420 422,423,424,425,426,427,428,429,430,431,...1390
Powered by FlippingBook