ebleh bir divane olur. Ebleh bir divanenin elinden ne ge-
lir ki, onun ile u¤rafl›ls›n.
Amma zahiren tarik-i dünya bât›nen talib-i dünya flüp-
hesi ise,
1
p
Aƒ° t
ùdÉp
H l
In
QÉs
e n
’n
¢n
ùr
Øs
ædG s
¿p
G »°/
ùr
Øn
f o
Çu
ôn
Ho
G Én
en
h
s›rr›nca,
ben nefsimi tebrie etmiyorum. Nefsim her fenal›¤› ister.
Fakat, flu fânî dünyada, flu muvakkat misafirhanede, ih-
tiyarl›k zaman›nda, k›sa bir ömürde, az bir lezzet için,
ebedî, daimî hayat›n› ve saadet-i ebediyesini berbat et-
mek, ehl-i akl›n kar› de¤il, ehl-i akl›n ve zîfluurun kar› ol-
mad›¤›ndan, nefs-i emmarem ister istemez akla tâbi ol-
mufltur.
Ü
ÇÜNCÜ VEH‹ML‹ SUAL
:
Ehl-i dünya diyorlar ki: “Sen bi-
zi sever misin? Be¤eniyor musun? E¤er seversen, neden
bize küsüp, kar›flm›yorsun? E¤er be¤enmiyorsan, bize
muar›zs›n; biz muar›zlar›m›z› ezeriz.”
Elcevap:
Ben de¤il sizi, belki dünyan›z› sevseydim,
dünyadan çekilmezdim. Ne sizi ve ne de dünyan›z› be-
¤enmiyorum; fakat kar›flm›yorum. Çünkü, ben baflka
maksattay›m. Baflka noktalar benim kalbimi doldurmufl;
baflka fleyleri düflünmeye kalbimde yer b›rakmam›fl. Sizin
vazifeniz ele bakmakt›r, kalbe bakmak de¤il. Çünkü, ida-
renizi, asayiflinizi istiyorsunuz. El kar›flmad›¤› vakit, ne
hakk›n›z var ki hiç lây›k olmad›¤›n›z hâlde, “Kalp de bizi
sevsin” demeye? Kalbe kar›flsan›z: Evet, ben nas›l bu k›fl
içinde bahar› temenni ediyorum ve arzu ediyorum; fakat
irade edemiyorum, getirmeye teflebbüs edemiyorum.
amma:
ama, lâkin, ancak, öyle ki,
flu kadar ki.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan istek,
heves.
asayifl:
rahat, huzur, emniyet, dü-
zen.
bât›nen:
dahilen, iç yüzünde,
içinden olarak.
berbat:
harap, viran, periflan.
daimî:
sürekli, devaml›.
divane:
deli, akl› bafl›nda olma-
yan, budala, al›k.
ebedî:
ebede mensup, zevalsiz,
sonu olmayan, sürekli, hiç son
bulmayacak flekilde süren.
ebleh:
pek ak›ls›z, ahmak, aptal,
bön, al›k, budala.
ehl-i ak›l:
ak›ll› olanlar, ak›l sahip-
leri.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›, dün-
ya adam›, ahireti düflünmeyen.
fânî:
muvakkat, geçici.
fena:
kötü, iyi olmayan, uygun-
suz.
idare:
döndürme, çevirme, yö-
netme.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse, yafll›.
irade:
dileme, isteme, bir fleyi
yapma veya yapmama konusun-
da karar verebilme ve bu karar›
yerine getirme gücü.
lây›k:
vas›flar›, nitelikleri, özü, ha-
reket ve davran›fllar›yla bir fleyi
elde etmeye hak kazanm›fl olan.
lezzet:
her hangi bir fley karfl›s›n-
da duyulan zevk, haz, keyf.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
var›lmak istenen nokta, niyet,
meram.
muar›z:
muhalefet eden, karfl› ç›-
kan, muhalif.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçici.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri kam-
ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
nefs-i emmare:
insan› kötü-
lü¤e sürükleyen nefis, insana
kötü ve günah olan ifllerin ya-
p›lmas›n› emreden nefis.
ömür:
ömür, yaflama, yafla-
y›fl, hayat.
saadet-i ebediye:
zevalsiz,
sonu olmayan mutluluk, son-
suz mutluluk.
sual:
soru.
tâbi:
boyun e¤en, uyan, itaat
eden, itaatte bulunan, ba¤la-
nan.
talib-i dünya:
dünyay› iste-
yen, dünyaya talip olan.
târik-i dünya:
dünyay› terk
eden, dünya ifllerinden elini
aya¤›n› çekip bir köflede otu-
ran.
tebrie:
bir kimseyi flüpheden
ve zan alt›ndan kurtarma, bi-
rini temize ç›karma.
temenni:
olmas›n› veya ol-
mamas›n› isteme.
teflebbüs:
bir ifli yapmak için
harete geçme, bafllama, girifl-
me.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› ya-
p›lmas› gereken ifl, görev.
vehim:
yanl›fl ve esass›z dü-
flünce.
zahiren:
görünüflte, görünüfle
göre, meydanda olarak.
zîfluur:
fluurlu, fluur sahibi.
1.
Ben nefsimi temize ç›karmam. Çünkü nefis daima kötülü¤e sevk eder. (Yusuf Suresi: 53.)
424 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI