Tarihçe-i Hayat - page 414

ilâçlar›, sair insanlar›n eline geçmek için, o kap›y› aç›k
b›rak›yorum. Belki Cenab-› Hak bu hizmeti kabul eder
ve eski günah›ma kefaret yapar. Bu hizmete karfl› fley-
tan-› racîmden baflka hiç kimsenin —mü’min olsun kâfir
olsun, s›dd›k olsun z›nd›k olsun— karfl› gelmeye hakk›
yoktur. Çünkü,
imans›zl›k baflka fleylere benzemiyor. Zu-
lümde, f›skta, kebairde birer menhus lezzet-i fleytaniye
bulunabilir. Fakat, imans›zl›kta hiçbir cihet-i lezzet yok;
elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azap içinde
azapt›r.
‹flte böyle hadsiz bir hayat-› ebediyeye çal›flmay› ve
iman gibi kudsî bir nura hizmeti b›rakmak, ihtiyarl›k za-
man›nda lüzumsuz, tehlikeli siyaset oyuncaklar›na at›l-
mak, benim gibi alâkas›z ve yaln›z ve eski günahlar›na
kefaret aramaya mecbur bir adamda ne kadar hilâf-› ak›l-
d›r, ne kadar hilâf-› hikmettir, ne derece bir divaneliktir,
divaneler de anlayabilirler.
Amma “Kur’ân ve iman›n hizmeti ne için beni mene-
diyor?” dersen; ben de derim ki: Hakaik-› imaniye ve
Kur’âniye birer elmas hükmünde oldu¤u hâlde, siyaset
ile âlûde olsa idim, elimdeki o elmaslar i¤fal olunabilen
avam taraf›ndan, “Acaba taraftar kazanmak için bir pro-
paganda-i siyaset de¤il mi?” diye düflünürler, o elmasla-
ra adî flifleler nazar›yla bakabilirler.
O hâlde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara
zulmederim ve k›ymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer.
‹flte ey ehl-i dünya! Neden benim ile u¤rafl›yorsunuz? Be-
ni kendi hâlimde b›rakm›yorsunuz?
adî:
baya¤›, afla¤›, de¤ersiz.
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
âlûde:
bulaflm›fl, bulafl›k.
amma:
ama, lâkin, ancak, öyle ki,
flu kadar ki.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan.
azap:
büyük s›k›nt›, fliddetli ac›.
Cenab-› Hak:
Allah.
cihet-i lezzet:
iflin lezzet veren
yönü, lezzet taraf›.
divane:
deli, akl› bafl›nda olma-
yan, budala, al›k.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›, dün-
ya adam›, ahireti düflünmeyen.
elem:
dert, üzüntü, kayg›, tasa.
elmas:
çok k›ymetli bir mücev-
her.
f›sk:
hak yoldan veya hak yolun-
dan ç›kma, Allah’a karfl› isyan et-
me.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakaik-› imaniye ve Kur’âniye:
iman ve Kur’ân hakikatleri.
hayat-› ebediye:
sonsuz olan
ahiret hayat›.
hilâf-› ak›l:
akla ters, ak›l d›fl›.
hilâf-› hikmet:
hikmete z›t.
hükmünde:
de¤erinde.
hükmüne:
yerine.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, yanl›fl ifl yapt›rma, al-
datma, aldat›lma.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse, yafll›.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
kâfir:
Allah’› inkâr eden.
kebair:
büyük günahlar, cezas›
büyük olan günahlar. belli bafll›la-
r› flunlard›r
:
.
kefaret:
karfl›l›k, dini bir suçu af-
fettirmek ümidiyle Allah r›zas›
yolunda bir fley vermek veya
oruç tutmak.
k›ymet:
de¤er, bir fley için tespit
edilen karfl›l›k, paha, bedel, tutar.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
414 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
lezzet-i fleytaniye:
fleytanî
zevk, lezzet.
lüzum:
ihtiyaç, gereklik.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalm›fl.
men:
yasak etme, durdurma,
mâni olma, b›rakmama, bir
fleyi diri¤ etme, bir fleyin ya-
p›lmas›n› engelleme, esirge-
me, vermeme, önleme.
menhûs:
u¤ursuz, kötü,
mefl’um.
mü’min:
iman eden, inanan.
nazar:
düflünme, fikir, mülâ-
haza, niyet.
nur:
ayd›nl›k, par›lt›, parlakl›k,
ziya, ›fl›k, flule.
propaganda-i siyaset:
siya-
set propagandas›, siyasî fikir
ve düflünceleri baflkalar›na
tan›tmak,
benimsetmek
amac›yla yap›lan faaliyet.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
s›dd›k:
hakk› ve hakikati te-
reddütsüz kabullenen.
siyaset:
politika.
fleytan-› racim:
recm edilmifl,
tafllanm›fl, lânetlenmifl, kovul-
mufl fleytan.
taraftar:
tarafl›, birinin veya
bir grubun taraf›n› tutan, bir
taraf› destekleyen.
temas:
ilgilenme.
tenzil:
indirme, peyderpey,
yavafl yavafl indirme.
z›nd›k:
Allah’a ve ahirete
inanmayan, Allah’› inkâr
eden, imans›z, münkir.
zulmet:
karanl›k.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa,
iflkence.
1...,404,405,406,407,408,409,410,411,412,413 415,416,417,418,419,420,421,422,423,424,...1390
Powered by FlippingBook