Tarihçe-i Hayat - page 406

hiddetine karfl› divan-› riyasette
(HAfi‹YE)
kemal-i metanet-
le, fütur getirmeyerek mukabele edip, namaza davet
eden; ve Dârülhikmeti’l-‹slâmiyede hükûmet-i ‹ttihadiye-
nin ittifak›yla hikmet-i ‹slâmiyeyi Avrupa hükemas›na te-
sirli bir surette kabul ettirmek vazifesine lây›k görünen ve
cephe-i harpte yazd›¤› ve flimdi müsadere edilen
‹flara-
tü’l-‹’caz
, o zaman›n baflkumandan› olan Enver Paflaya o
derece k›ymettar görünmüfl ki, kimseye yapmad›¤› bir
hürmetle, istikbaline kofltu¤u o yadigâr-› harbin hayr›na,
flerefine hissedar olmak fikriyle,
‹flaratü’l-‹’caz
’›n tab’›
için k⤛d›n› vererek, müellifinin harpteki mücahedat›
takdirkârâne yâd edilen bir adam, böyle adî bir beygir
h›rs›z› veyahut k›z kaç›r›c› ve bir yankesici gibi en afla¤›
bir cinayetle kendini bulaflt›r›p izzet-i ilmiyesini ve kudsi-
yet-i hizmetini ve k›ymettar binler dostlar›n› rezil edip su-
kut edemez ki, siz onu bir senelik ceza ile mahkûm edip,
adî bir keçi, koyun h›rs›z› gibi muamele edesiniz. Ve se-
bepsiz, on sene s›k›nt›l› bir tarassutla tazip ettikten son-
ra, flimdi de bir sene hapisle beraber bir sene de nezaret
alt›nda tutmak suretiyle, padiflah›n tahakkümünü kald›ra-
mad›¤› hâlde garazkâr bir hafiyenin veya adî bir polisin
HAfi‹YE:
Eski Said söz istiyor, diyor ki: “On üç senedir beni konufltur-
mad›n›z. fiimdi, madem beni nazara al›p, sizi ittiham alt›na al›yorlar ve
sizden korkuyorlar; elbette benim onlarla konuflmam lâz›m geliyor. Ger-
çi benlik, enaniyet çirkindir fakat ma¤rur ve muannit enaniyetlilere karfl›,
hakl› bir surette ve s›rf kendisini müdafaa ve muhafaza etmek için benlik
göstermek lâz›m geliyor. Onun için, Yeni Said gibi, mahviyetle, mülâyi-
mâne konuflamayaca¤›m.” Ben de ona söz verdim; fakat enaniyetlerine,
temeddühlerine ifltirak etmiyorum.
adî:
baya¤›, afla¤›, de¤ersiz.
baflkumandan:
bir devletin silâh-
l› kuvvetlerinin en yüksek rütbe-
lisi, baflkomutan, serdar, baflbu¤.
benlik:
nefsi önde tutma, enani-
yet, kibir, gurur.
beygir:
at, yük tafl›mak için kulla-
n›lan at, i¤difl edilmifl at.
cephe-i harp:
harp cephesi, mu-
harebe bölgesi.
cinayet:
a¤›r suç.
divan-› riyaset:
reislik, baflkanl›k
makam›.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
fütur:
zay›fl›k, gevfleklik, bezgin-
lik, usanma, usanç, b›kma.
garazkâr:
kinli, düflmanl›k güden,
garaz› olan, kötü kas›t sahibi.
harp:
savafl, cenk, devletler ara-
s›nda meydana gelen kanl› ve si-
lahl› kavga.
hiddet:
öfke, k›zg›nl›k, gadap, h›-
fl›m.
hikmet-i ‹slâmiye:
‹slâmî kaide-
lerin hikmeti.
hissedar:
hisse, pay sahibi.
hükema:
âlimler, çok bilgili kim-
seler, feylesoflar, filozoflar.
hükümet-i ‹ttihadiye:
ittihat ve
terakkî hükümeti.
hürmet:
sayg›.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
ifltirak:
ortak olma, ortakl›k et-
me.
ittifak:
bir konuda, ortak bir ga-
yede anlaflma, fikir birli¤i etme,
uyuflma, ba¤daflma.
ittiham:
suç alt›nda bulunma,
töhmetli olma, töhmet alt›nda ol-
ma.
izzet-i ilmiye:
ilmin izzeti, ilmin
gerektirdi¤i vakar, a¤›rbafll›l›k.
kemal-i metanet:
tam ve mü-
kemmel bir dayan›kl›k.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli, pa-
hal›.
kudsiyet-i hizmet:
hizmetin kud-
siyeti, yüceli¤i.
lây›k:
uygun, yak›fl›r, münasip.
ma¤rur:
büyüklük taslayan, gu-
rurlu.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymifl, hükümlü.
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
dini de¤ersiz gösterme, hiçe say-
ma, fazla tevazu, kendine ehem-
miyet vermeyifl.
muamele:
davranma, davran›fl,
birine karfl› her hangi bir davra-
n›flta bulunma.
muannit:
inatç›, ayak direyen.
muhafaza:
koruma, saklama, h›f-
zetme.
mukabele:
karfl›l›k verme, karfl›-
406 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
lama.
mücahedat:
mücahedeler,
savaflmalar.
müdafaa:
savunma.
müellif:
kitap yazan, yazar.
mülâyimane:
mülâyim ola-
rak, yumuflak ve uysal bir fle-
kilde.
müsadere:
ifllenen bir suç
karfl›l›¤› olarak, suçlunun ma-
l›n›n bütünü veya bir bölümü
üstündeki sahipli¤ine son ve-
rilmesi ve bu sahipli¤in bir
baflka kurulufla devredilmesi.
nezaret:
gözalt›.
padiflah:
hükümdar, hüküm-
darlar hükümdar›, sultan.
Reisicumhur:
halk›n reisi,
cumhurbaflkan›.
sukut:
düflme, düflüfl, afla¤›
inme.
suret:
biçim, tarz, flekil.
tab:
kitap basma, kitap bask›-
s›, bask›.
tahakküm:
hüküm sürme.
takdirkârâne:
takdir edene
yak›fl›r flekilde, takdir ederek.
tarassut:
gözetme, gözleme,
gözle takip etme, dikkatle
bakma.
tazip:
Azap verme, eziyet et-
me, eziyette bulunma.
temeddüh:
kendi kendini öv-
me, kendini methetme, bö-
bürlenme.
tesirli:
etkili.
vazife:
ahlâk veya ifl icab› ya-
p›lmas› gereken ifl, görev.
yâd:
hat›rlama, anma, hat›ra
getirme.
yadigâr-› harp:
harp yadigâr›,
savafl hat›ras›.
1...,396,397,398,399,400,401,402,403,404,405 407,408,409,410,411,412,413,414,415,416,...1390
Powered by FlippingBook