ahval-i shhiyem noktasnda yaflayamayaca¤m bir mah-
pusiyete mahkûm edip ve dolaysyla, bir cihette âdeta
idamma hükmeden ve yüz on befl risalemi bunun gibi
bir-iki mesele yüzünden mahkûm eden haksz bir karar,
elbette rûy-i zeminde adalet varsa, bu karar red ve bu
hükmü nakzedecektir.
En ziyade bizi gayet hayretle, nihayet bir meyusiyete
düflüren fludur ki: Ispartada habbeyi kubbe yapp, hiçbir
hakikate istinat etmeyen evham ve ihbarata binaen hak-
kmda verdikleri karara karfl, mezhebimizde yalana hiçbir
cihetle cevaz verilmedi¤inden, aleyhimde de olsa, hak ve
do¤ru söylemek mecburiyetiyle, yüz yirmi sahife kuvvetli
ve mantkî delillerle kendimi müdafaa etti¤im ve bu kanun-
la hiçbir cihetle temasm olmad¤n ispat etti¤im hâlde, bu
müdafaatm ve ispatm hiç nazara almayarak, telif tari-
hiyle istinsah tarihlerini, hatta bir flahsa irsal eyledi¤im ta-
rihleri dahi birbirine ma¤lâta ile karfltrp ve yirmi senelik
ifli bir sene zarfnda olmufl gibi görerek, nakarat gibi, Is-
partadaki evhaml karar, hem sorgu hâkimlerinin karar-
namesinde, hem makam- iddiann iddianamesinde, hem
bizi mahkûm eden mahkemenin son kararnda aynen,
hakl müdafaatmz nazara alnmadan tekrar edilmifl ve bi-
zi mahkûm etmifllerdir. Ehl-i hak ve hakikati titreten bu
hakszl¤n bir an evvel refi ve Risale-i Nurun masumiye-
tinin ilânn, fliddetle adliyenin en yüksek makam olan
mahkemeden beklerim. E¤er pek hakl ve kuvvetli bu fer-
yadm, farz- muhal olarak, adliyenin yüksek makam ifli-
tip dinlemezse, fliddet-i meyusiyetimden diyece¤im:
adalet:
her hak sahibine hakknn
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
âdeta:
sanki, düpedüz, baya¤,
bas baya¤.
adliye:
mahkeme, yarglama iflle-
riyle u¤raflan daire.
ahval-i shhiye:
sa¤lkla ilgili hal-
ler.
aleyhimde:
zararmda.
binaen:
den dolay, -den ötürü, -
için, -dayanarak, yaplarak, bu se-
bepten.
cevaz:
caiz olma, izin, müsaade,
ruhsat, yasak olmama, yaplmas-
na teflvik olunmayan, ancak mâ-
ni de olunmayan amel, ifl.
cihet:
yan, yön, taraf, sebep, vesi-
le.
delil:
bir davay, meseleyi ispata
yarayan fley, bürhan, beyyine.
ehl-i hak ve hakikat
:
hak yolda
olan ve hakikat ve do¤ruyu bulan
kimseler.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
evham:
vehimler, zanlar, kuflku-
lar, esassz fleyler, kuruntular.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
farz- muhal:
imkânsz farz et-
me, olmayacak bir fleyi olacak-
mfl gibi düflünme.
feryat:
flikâyet, haykrfl.
gayet:
çok, fazla, son derece.
habbe:
yuvarlak ve ufak tane.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl ve esas.
hâkim:
yargç.
hayret:
flaflknlk.
hüküm:
bir davann veya bir me-
selenin tetkik edilmesinden son-
ra varlan karar.
idam:
öldürme.
iddianame:
iddia yazs, savcnn
bir dava konusundaki iddialarn
toplamfl oldu¤u, isnat etti¤i suç
ve delilleri de içine alan yazs.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler, ha-
ber vermeler.
ilân:
meydana çkarma, belli et-
me, yayma, duyurma, bildirme.
irsal:
göndermek gönderilmek,
yollamak.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
istinat:
dayanma.
istinsah:
nüshasn yazma, örne-
¤ini çkarma, kopya etme.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kararname:
sorgu hakiminin ha-
zrlad¤, suçlamaya veya aklama-
400 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
ya dair resmi yaz.
ma¤lata:
mugalâta, zihin ka-
rfltracak saçma söz, bofl ve
manasz söz, karflsndakini
yanltmak için söylenen bofl
lakrd.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
mahpûsiyet:
tutukluluk hâli.
makam- iddia:
iddiada bulu-
nan taraf, iddia makam.
mantkî:
akla uygun, mantk
kaidelerine uygun, mantkl.
masumiyet:
masumluk, ka-
bahatsizlik, suçsuzluk.
mecburiyet:
mecbur olma,
mecburluk, zarurîlik durumu,
zora tutulma, zorunluluk.
meyusiyet:
ümitsizlik.
mezhep:
din, dinde tutulan
yol, dinde anlayfl ve ibadet
yolu.
müdafaa:
savunma.
müdafaat:
müdafaalar, sa-
vunmalar, korunmalar.
nakarat:
çok sk tekrarlan-
maktan dolay bkknlk veren
söz.
nakz:
bozma, çözme, krma,
ykma.
nazar:
dikkat.
nihayet:
son derece.
redd:
reddetme, geri verme,
geri çevirme, kabul etmeme.
ref:
kaldrma, giderme, fes-
hetme, la¤vetme, hükümsüz
brakma.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
zarfnda:
içerisinde.
ziyade:
çok, fazla, artk.