tefsiri var. Elbette kuyud-i ihtiraziyesi bulunacak. Yoksa,
bu madde, bu genifl mana ile beni mahkûm etti¤i gibi,
bütün ehl-i diyaneti ve baflta Diyanet Riyaseti olarak bü-
tün vaizlere ve bütün imamlara, bana teflmil edildi¤i gibi
teflmil edilebilir. Çünkü, yüz sahifeden fazla müdafaat-
katiye ve hakikiyem ile beraber, bana temas ettirilebile-
cek bir mana veriliyor ki, o mana her nasihat eden kim-
seye ve hatta bir dostunu iyili¤e sevk etmek için irflat
eden herkesi daire-i hükmü altna alabilir. Bu madde-i
kanuniyenin manas flu olmak gerektir ki, taassup perde-
si altnda muhalif bir siyaseti takip ve terakkiyat- mede-
niyeye set çekenlere set çekmek içindir. Bu maddenin,
bu manada, çok katî delillerle ispat etmifliz ki, bize bir
cihet-i temas yoktur.
Evet, bu madde, bu manada, tefsirsiz ve kuyud-i ihti-
raziyesiz ve garazkâr istedi¤i adamlar onunla çarpmas-
na müsait hudutsuz bir manada olamaz. Evet, ben on se-
ne nezaret ve dikkat altnda ve yirmi senede telif etti¤im
yüz yirmi risale ile bu kadar hakkmdaki tetkikat- amika
neticesinde cüzî bir derece asayifli ihlâl etmifl bir emare,
ne bende ve ne de o risaleleri okuyanlarda bulunmad¤
hâlde; ve yirmi veçhile ispat etti¤im ve beni yakndan ta-
nyan zatlarn flahadetiyle, on üç seneden beri fleytandan
kaçar gibi siyasetten kaçt¤m ve hükûmetin ifline karfl-
mad¤m; ve tahammül-i befler fevkinde iflkencelere ta-
hammül edip, dünyaya karflmad¤m ve iman hizmetini
bu dünyada en büyük maksat telâkki etti¤im hâlde, Sa-
id dini siyasete alet edip, asayifli ihlâle teflebbüse niyet
TARHÇE- HAYATI
| 397
E
SKfiEHR
H
AYATI
katî:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kuyud- ihtiraziye:
korunmak
için ileriye ait tedbir kaytlar, ba-
z haklar kullanabilme flart.
madde-i kanuniye:
kanun mad-
desi.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymifl, hükümlü.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
varlmak istenen nokta, niyet,
meram.
mana
:
anlam.
muhalif:
iktidara ve iktidar gö-
rüfllerine zt düflüncede bulunan.
müdafaat- katiye ve hakikiye:
do¤ru ve tereddüte imkân brak-
mayan savunmalar, tamamen
gerçe¤e dayanan savunmalar.
müsait:
elveriflli, uygun, muvafk.
nasihat:
ö¤üt.
netice:
sonuç.
nezaret:
gözalt.
sahife:
sayfa.
set çekme:
mani olma, engel ol-
ma.
sevk:
yönlendirme.
siyaset:
politika.
flahadet:
flahit olma, flahitlik, ta-
nklk.
tahammül:
zora dayanma, sab-
retme, sabr gösterme.
tahammül-i befler:
insann ta-
hammülü, insann dayanmas.
tedkîkât- amika:
derin incele-
meler, çok inceden ve derinden
yaplan, arafltrmalar, analizler.
tefsîr:
açklama, tamamen açkla-
ma, izah.
telâkki:
kabul etme, alma.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
terakkiyat- medeniye:
medenî
ve teknolojik ilerlemeler, mede-
niyetle ilgili geliflmeler.
teflmil:
snrl olan bir kural veya
manay herkesi kapsayacak fle-
kilde geniflletme, daha genel bir
mana verme.
vaiz:
vaaz eden, nasihat eden, di-
nî meseleler üzerinde ö¤üt vere-
rek irflat eden, ibadet yerlerinde
dinin emir ve yasaklarn anlata-
rak nasihat eden.
veçhile:
yön ile.
zat:
kifli, flahs, fert.
asayifl:
rahat, huzur, emniyet.
cihet-i temas:
ba¤lant yönü,
temas yönü.
cüzî:
küçük, az, pek az.
daire-i hüküm:
hüküm daire-
si, hakimiyet dairesi.
delil:
bir davay, meseleyi is-
pata yarayan fley, bürhan,
beyyine.
Diyanet Riyaseti:
Diyanet fl-
leri Baflkanl¤.
ehl-i diyanet:
dindar kifliler.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
emare:
alâmet, niflan, eser,
ipucu, belirti, karine.
fevk:
üst, üst taraf, yukar,
üzeri.
garazkâr:
kinli, düflmanlk
güden, garaz olan, kötü kast
sahibi.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, bile,
dahi, hem de... manalarnda,
cümle bafllarnda kullanlan
edattr.
hudutsuz:
snrsz.
hükümet:
devlet.
ihlâl:
bozma, sakatlama, sa¤-
laml¤na zarar verme.
imam:
namazda kendisine
uyulan, Müslüman cemaate
namaz kldran kifli.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
irflat:
do¤ru yolu gösterme,
do¤ru yola yöneltme, gaflet-
ten uyandrma, uyarma.
ispat:
delil ve flahit göstere-
rek do¤ruyu ortaya koyma,
do¤ruyu delillerle gösterme.