Her ne ise, bu noktaya dair son müdafaat›mda daha faz-
la izahat ve tafsilât vard›r.
2
¢o
So
ó°t
ùdG p
¬u
eo
Óp
n
a
1
¯ p
ør
«n
«n
ãr
fo
’r
G u
ßn
M o
?r
ãp
e p
ôn
c s
ò?p
?n
a
ayetlerinin,
eskiden beri medeniyetin itiraz›na karfl› bütün tefsirlerde
bulunan bir hakikat ve gayet kat’î ve flüphesiz bir cevab-›
ilmî, iddianamede benim aleyhimde nas›l istimal edilebi-
lir?
‹ddianamede, yine Fihristeden naklen, “huruf-i Kur’â-
niye ve zikriyenin tercümeleri yerlerini tutmad›kla-
r›”ndan medar-› tenkit beyan ediliyor. Bu mesele, sekiz
sene mukaddem olmufl bir meseledir ve hiçbir itiraz ka-
bul etmez bir hakikat-i ilmiyedir. Ondan hayli zaman
sonra, bu zaman›n baz› mukteziyat›na göre tercüme edil-
mesinin hükûmetçe kabulü ne suretle o hakikat-i ilmiye-
yi aleyhime çevirir?
Mescidimizin kapanmas› münasebetiyle, dört nokta-
dan ibaret, bana vahfliyâne zulmeden nahiye müdürüyle
birkaç arkadafl› ve kaza kaymakam›n›n, flah›slar›na ve
memuriyetlerinin sû-i istimallerine karfl› bir flekvaname-
dir ki, o risaleyi kimseye vermedim. Çünkü hiç kimsede
bulunmam›flt›r.
“Onuncu Sözün tevafukat›ndand›r ki, Onuncu Sözün
sat›rlar› hem telif tarihine, hem dini dünyadan tefrik
eden lâdinî cumhuriyetin ilân›na tevafuk ediyor ki, hafl-
rin inkâr›na bir emaredir.” Yani o f›kran›n meali budur:
“Madem cumhuriyet dine, dinsizli¤e iliflmiyor prensibiyle
aleyhimde:
benim hakk›mda,
benim zarar›mda.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi,
Kur’ân’›n surelerini oluflturan ‹lâhî
söz.
beyan:
anlatma, aç›k söyleme,
bildirme, izah.
cevab-› ilmî:
ilme mensup ve
müteallik, kuvvetini ilimden alan
cevap.
dair:
belli bir fley hakk›nda olan,
alâkal›, müteallik, ait, ilgili.
emare:
alâmet, niflan, eser, ipucu,
belirti, karine.
f›kra:
k›s›m, fas›l, bölüm.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl› ve esas›.
hakikat-› ilmiye:
ilmî gerçek.
haflr:
k›yametten sonra bütün in-
sanlar›n bir yere toplanmalar›, Al-
lah’›n, ölüleri diriltip mahflere ç›-
karmas›, k›yamet.
hayli:
oldukça, epeyce, çok mik-
tarda.
hükümet:
devlet.
ibaret:
meydana gelen, oluflan,
müteflekkil.
iddianame:
iddia yaz›s›, savc›n›n
bir dava konusundaki iddialar›n›
toplam›fl oldu¤u, isnat etti¤i suç
ve delilleri de içine alan yaz›s›.
ilân:
duyurma, bildirme, meyda-
na ç›karma.
inkâr:
reddetme, tan›mama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma.
istimâl:
kullanma.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye
kalk›flma, karfl› ç›kma.
izahat:
izahlar, aç›klamalar.
kat’î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kaza:
ilçe.
lâdinî:
din d›fl›, dinsiz, dinle alâka-
s› olmayan.
meal:
anlam, mana, mefhum,
mazmun, kavram.
medar-› tenkit:
tenkide sebep
olan, tenkit sebebi, vesilesi.
medeniyet:
medenîlik, uygarl›k.
memuriyet:
memurluk, memur
olma hâli.
mescit:
namaz k›l›nacak yer, ca-
mi, ibadet edilecek yer.
mukaddem:
önde olan, önden
giden, zaman bak›m›ndan önde
olan, önceki.
mukteziyat:
iktiza edenler, ge-
rektirenler.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar, korunmalar.
münasebet:
vesile, rab›ta, ba¤.
nahiye:
idarî teflkilâtlanmada ka-
za ile köy aras›ndaki kademe.
naklen:
nakil yoluyla.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
su-i istimal:
bir fleyi kötüye
kullanma.
suret:
tarz, yol, gidifl.
flekvaname:
flikâyet mektu-
bu, flikâyetname.
tafsilât:
tafsiller, aç›klamalar,
izahlar, etrafl› olarak bildir-
meler.
tefrik:
birbirinden ay›rma,
seçme, ay›rdetme, ayr› tut-
ma.
tefsîr:
Kur’ân-› Kerîm’i aç›kla-
mak maksad›yla yaz›lan ki-
tap.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
tercüme:
bir dilden baflka bir
dile çevrilmifl eser, çeviri.
tevafuk:
uyma, uygun gelme,
uygunluk, rastlamak, müna-
sebet, birbirine denk gelme.
tevafukat:
tevafuklar, uy-
gunluklar, raslant›lar, birbirine
uygun gelifller.
vahfliyâne:
vahflîcesine, vah-
flîce, vahflîlikle.
zulm:
haks›zl›k, eziyet, cefa,
iflkence.
1.
Erke¤in mirastan hakk› iki kad›n pay› kadard›r. (Nisâ Suresi: 176.)
2.
Annenin hakk› alt›da birdir. (Nisâ Suresi:11.)
388 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI