ediyorum. Ben, nasl hakaik- imaniyeyi dünya siyaseti-
ne alet edebilirim? Ben, yüz yerde bu itham çürüttü¤üm
hâlde, yine manasz nakarat gibi tekrar edip ileri sürü-
yorlar. Demek, bililtizam ve her halde beni mesul etmek
arzusunda bulunuyorlar. Ben de, aleyhimizdeki mülhit
zalimleri, siyaseti dinsizli¤e alet etmeleri ile itham ediyo-
rum. Ve onlarn medar- ittiham olan bu müthifl manay
bildirmemek için bana isnat ettikleri, Said, dini siyasete
alet ediyor cümlesiyle setre çalflyorlar. Madem öyledir,
her hâlde beni mahkûm etmek istiyorlar. Ben de ehl-i
dünyaya derim: Bu ihtiyarlktaki bir-iki senelik ömür için
lüzumsuz tezellüle tenezzül etmem.
BEfiNC UMDE:
Dört Noktadr.
Birinci Nokta:
Kararnamede, kelimeler üzerinde oy-
nanlyor. Bir kelimenin, kastî olmad¤ hâlde, bir mana-
snda tariz çkaryorlar. Hâlbuki, Risale-i Nurda hedef
bütün bütün ayr oldu¤undan; kelimatndaki kasta mak-
run olmayan tarizler de¤il, belki tasrihler de bulunsa, fla-
yan- af ve müsamahadr. Bu noktay izah eden bu misal,
mikyastr:
Meselâ, ben bir maksadm hedef ederek yoluma ko-
flup gidiyorum. htiyarsz yolumda koflarken, büyük bir
adama çarpp, o adam yere düflse; desem, Efendim, af-
fet! Ben, maksadma gidiyordum. Bilmeyerek çarpl-
dm. Elbette affeder ve gücenmez. E¤er kastî olarak bir
parma¤ o adama taciz suretinde kula¤na ilifltirsem, ha-
karet telâkki edecek ve benden gücenecek.
TARHÇE- HAYATI
| 395
E
SKfiEHR
H
AYATI
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymifl, hükümlü.
makrun:
ulaflmfl, kavuflmufl, ya-
kn.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
varlmak istenen nokta, niyet,
meram.
mana:
anlam.
medar- ittiham:
suçlanma sebe-
bi.
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
mesul:
yapt¤ ifllerden hesap
vermeye mecbur olan, sorumlu.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
misal:
bir fleyin benzer hâli, ben-
zer, örnek, nümune.
mülhit:
slâm dininden ayrlan,
Allaha ve dine inanmayan, Allah
inkâr eden, dinsiz, imansz, mün-
kir.
nakarat:
çok sk tekrarlanmak-
tan dolay bkknlk veren söz.
setr:
örtme, kapanma, gizleme,
setretme.
siyaset:
politika.
suret:
biçim, flekil.
flayan- afv ve müsamaha:
ba-
¤fllamaya ve görmezden gelme-
ye lâyk, de¤er.
taciz:
rahatsz etme, huzursuz kl-
ma, skma.
tariz:
dokunakl söz söyleme, do-
kundurma, üstü kapal, kinaye ile
söz söyleme, üstü kapal flekilde
tenkit etme, i¤neleme, tafl atma,
tafllama.
tasrih:
açk açk söyleme, açktan
aç¤a bildirme, açkça anlatma.
telâkki:
kabul etme, alma.
tenezzül:
kendine aykr düflen
bir ifli veya durumu kabul etme,
alçalma.
tezellül:
zillete katlanma, afla¤-
lanma.
umde:
esas, prensip, flart.
zalim:
zulmeden, hakszlk eden,
acmasz ve haksz davranan.
af:
ba¤fllama.
aleyhimizdeki:
bize karfl ha-
reket eden, zararmza çal-
flan.
arzu:
bir fleye karfl duyulan
istek, heves.
bililtizam:
ifl edinerek, özel
surette kast ü niyetle.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l,
dünya adam, ahireti düflün-
meyen.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
hakaik- imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakaret:
sayg göstermeme,
alçak görme, afla¤lama.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
hedef:
maksat, niyet, amaç.
ihtiyar:
yafllanmfl kimse,
yafll; seçme, irade, tercih.
isnat:
dayandrma.
itham:
kabahatli görme, töh-
metlendirme, suçlu görme,
suçlama, suç isnat etme.
izah:
açkça ortaya koyma,
açklama yapma, bir konuyu
ayrntlaryla ortaya koyma,
eksiksiz anlatma.
kararname:
sorgu hakiminin
hazrlad¤, suçlamaya veya
aklamaya dair resmi yaz.
kasdî:
kastederek, isteyerek,
bile bile yaplan.
kast:
niyet.
kelimat:
kelimeler, sözler, lâ-
krdlar.
madem:
çünkü, için, de¤il mi
ki, ...den dolay, böyle ise, he-
le.