Tarihçe-i Hayat - page 395

ediyorum. Ben, nas›l hakaik-› imaniyeyi dünya siyaseti-
ne alet edebilirim? Ben, yüz yerde bu itham› çürüttü¤üm
hâlde, yine manas›z nakarat gibi tekrar edip ileri sürü-
yorlar. Demek, bililtizam ve her halde beni mes’ul etmek
arzusunda bulunuyorlar. Ben de, aleyhimizdeki mülhit
zalimleri, siyaseti dinsizli¤e alet etmeleri ile itham ediyo-
rum. Ve onlar›n medar-› ittiham› olan bu müthifl manay›
bildirmemek için bana isnat ettikleri, “Said, dini siyasete
alet ediyor” cümlesiyle setre çal›fl›yorlar. Madem öyledir,
her hâlde beni mahkûm etmek istiyorlar. Ben de ehl-i
dünyaya derim: Bu ihtiyarl›ktaki bir-iki senelik ömür için
lüzumsuz tezellüle tenezzül etmem.
BEfi‹NC‹ UMDE:
“Dört Nokta”d›r.
Birinci Nokta:
Kararnamede, kelimeler üzerinde oy-
nan›l›yor. Bir kelimenin, kastî olmad›¤› hâlde, bir mana-
s›nda tariz ç›kar›yorlar. Hâlbuki, Risale-i Nur’da hedef
bütün bütün ayr› oldu¤undan; kelimat›ndaki kasta mak-
run olmayan tarizler de¤il, belki tasrihler de bulunsa, fla-
yan-› af ve müsamahad›r. Bu noktay› izah eden bu misal,
mikyast›r:
Meselâ, ben bir maksad›m› hedef ederek yoluma ko-
flup gidiyorum. ‹htiyars›z yolumda koflarken, büyük bir
adama çarp›p, o adam yere düflse; desem, “Efendim, af-
fet! Ben, maksad›ma gidiyordum. Bilmeyerek çarp›l-
d›m.” Elbette affeder ve gücenmez. E¤er kastî olarak bir
parma¤› o adama taciz suretinde kula¤›na ilifltirsem, ha-
karet telâkki edecek ve benden gücenecek.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 395
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymifl, hükümlü.
makrun:
ulaflm›fl, kavuflmufl, ya-
k›n.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
var›lmak istenen nokta, niyet,
meram.
mana:
anlam.
medar-› ittiham:
suçlanma sebe-
bi.
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
mes’ul:
yapt›¤› ifllerden hesap
vermeye mecbur olan, sorumlu.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
misal:
bir fleyin benzer hâli, ben-
zer, örnek, nümune.
mülhit:
‹slâm dininden ayr›lan,
Allah’a ve dine inanmayan, Allah’›
inkâr eden, dinsiz, imans›z, mün-
kir.
nakarat:
çok s›k tekrarlanmak-
tan dolay› b›kk›nl›k veren söz.
setr:
örtme, kapanma, gizleme,
setretme.
siyaset:
politika.
suret:
biçim, flekil.
flayan-› afv ve müsamaha:
ba-
¤›fllamaya ve görmezden gelme-
ye lây›k, de¤er.
taciz:
rahats›z etme, huzursuz k›l-
ma, s›kma.
tariz:
dokunakl› söz söyleme, do-
kundurma, üstü kapal›, kinaye ile
söz söyleme, üstü kapal› flekilde
tenkit etme, i¤neleme, tafl atma,
tafllama.
tasrih:
aç›k aç›k söyleme, aç›ktan
a盤a bildirme, aç›kça anlatma.
telâkki:
kabul etme, alma.
tenezzül:
kendine ayk›r› düflen
bir ifli veya durumu kabul etme,
alçalma.
tezellül:
zillete katlanma, afla¤›-
lanma.
umde:
esas, prensip, flart.
zalim:
zulmeden, haks›zl›k eden,
ac›mas›z ve haks›z davranan.
af:
ba¤›fllama.
aleyhimizdeki:
bize karfl› ha-
reket eden, zarar›m›za çal›-
flan.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan
istek, heves.
bililtizam:
ifl edinerek, özel
surette kast ü niyetle.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›,
dünya adam›, ahireti düflün-
meyen.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
hakaik-› imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakaret:
sayg› göstermeme,
alçak görme, afla¤›lama.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
hedef:
maksat, niyet, amaç.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse,
yafll›; seçme, irade, tercih.
isnat:
dayand›rma.
itham:
kabahatli görme, töh-
metlendirme, suçlu görme,
suçlama, suç isnat etme.
izah:
aç›kça ortaya koyma,
aç›klama yapma, bir konuyu
ayr›nt›lar›yla ortaya koyma,
eksiksiz anlatma.
kararname:
sorgu hakiminin
haz›rlad›¤›, suçlamaya veya
aklamaya dair resmi yaz›.
kasdî:
kastederek, isteyerek,
bile bile yap›lan.
kast:
niyet.
kelimat:
kelimeler, sözler, lâ-
k›rd›lar.
madem:
çünkü, için, de¤il mi
ki, ...den dolay›, böyle ise, he-
le.
1...,385,386,387,388,389,390,391,392,393,394 396,397,398,399,400,401,402,403,404,405,...1390
Powered by FlippingBook