kanunlaryla beni ve dostlarm en a¤r bir cezaya müs-
tehak edecek esbap bulunmazsa, elbette takdir ve
mükâfat ve tarziye ile beraber, tam hürriyetimizi vermek
lâzm gelir. Çünkü meydandaki gayet ehemmiyetli
hizmet-i Kur'âniyem e¤er hükûmetin aleyhinde olsa,
böyle bir senelik bana ceza, birkaç dostuma altflar ay
mahkûmiyetle olamaz. Belki yüz bir sene ve idam gibi
bana ceza ve en a¤r cezalar da benim ile ciddî hizmeti-
me irtibat edenlere vermek lâzm gelir. E¤er hizmetimiz
hükûmetin aleyhinde olmazsa; o vakit, de¤il ceza, hapis,
ittiham, belki takdir, mükâfatla karfllanmak lâzm gelir.
Çünkü, bir hizmet ki; yüz yirmi risale o hizmetin tercü-
manlar olmufl ve o hizmetle koca Avrupa feylesoflarna
meydan okuyup, esaslar zir ü zeber edilmifl; elbette o te-
sirli hizmet ya dahilde gayet müthifl bir netice verir veya-
hut gayet nafi ve yüksek ve ilmî bir semere verecek.
Onun için, göz boyamak nevinde ve efkâr- ammeyi al-
datmak tarznda ve hakkmzda zalimlerin entrikalarn,
yalanlarn setretmek suretinde, çocuk oyunca¤ gibi ba-
na bir sene ceza verilmez. Benim emsalim, ya idam olur,
dara¤acna müftehirâne çkarlar, veyahut lâyk oldu¤u
makamda serbest kalrlar.
Evet, binler lira kymetinde elmaslar çalabilen mahir
bir hrsz, on kuruflluk bir cam parçasna hrszlk etmek-
le elmas çalmfl gibi ayn cezaya kendini mahkûm etmek,
dünyada hiçbir hrszn, belki hiçbir zîfluurun kar de¤ildir.
Böyle bir hrsz kurnaz olur; böyle nihayet derecede eb-
lehâne hareket etmez.
aleyhinde:
zararna yönelik.
ciddî:
mühim, önemli.
dâhil:
içeri, iç.
dara¤ac:
idama mahkûm olanla-
rn asldklar sehpa, dâr.
eblehâne:
aklszcasna, ahmak-
çasna, aptalca.
efkâr- amme:
genelin, umumun,
düflünceleri, umuma ait düflünce,
kamuoyu.
ehemmiyet:
kymet, de¤er,
önem.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
elmas:
çok kymetli bir mücev-
her.
emsal:
efl, benzer.
entrika:
bir çkar sa¤lamak veya
birine zarar vermek maksadyla
hazrlanan düzen, dalavere, hile,
desise.
esas:
temel.
esbap:
nedenler, sebepler, vas-
talar.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hizmet-i Kurâniye:
Kurânn hiz-
meti.
hükümet:
devlet.
hürriyet:
serbestlik, özgürlük.
idam:
öldürme.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
irtibat:
ilgi, ilgili olma, ba¤lant,
münasebet.
ittiham:
suç altnda bulunma,
töhmetli olma, töhmet altnda ol-
ma.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kymet:
de¤er, bir fley için tespit
edilen karfllk, paha, bedel, tutar.
kurnaz:
kolayca kandrlmas
mümkün olmayan, baflkalarn
bir takm oyunlarla kandrabilen
kimse, açkgöz, uyank, zeyrek.
lâyk:
vasflar, nitelikleri, özü, ha-
reket ve davranfllaryla bir fleyi
404 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
elde etmeye hak kazanmfl
olan.
mahir:
maharetli, hünerli,
elinden ifl gelir, becerikli.
mahkûm:
bir mahkemece
hüküm giymifl, hükümlü.
mahkumiyet:
hüküm giyilen
süre.
müftehirane:
iftiharla, iftihar
ederek, övünerek, gururlu bir
flekilde.
mükâfat:
iyi bir ifl, hizmet ve-
ya baflardan ötürü verilen
fley, ödül.
müstahak:
hak eden, hak et-
mifl.
müthifl:
flaflknlk uyandran,
hayret edilecek, flafllacak ka-
dar de¤iflik.
nafi:
faydal, kârl, menfaat
sa¤layc.
netice:
sonuç.
nev
:
tür, çeflit.
nihayet:
son derece.
semere:
netice, sonuç.
serbest:
tutuklu veya ba¤m-
l olmayan, kaytsz, hür.
setretmek:
örtmek, kapat-
mak, gizlemek.
suret:
biçim, tarz, flekil.
takdir:
bir fleyin de¤erini, ky-
metini, lüzumunu anlama.
tarziye:
hatal bir hareketten
dolay affn isteme, özür dile-
me.
zalim:
zulmeden, hakszlk
eden, acmasz ve haksz dav-
ranan.
zir ü zeber:
altüst, karmaka-
rflk, darmada¤n.
zîfluur:
fluurlu, fluur sahibi.