gazeteyi ne okudum ve ne de istedim. Hatta birkaç hâ-
disede, flahsmla alâkadar zannedilen ve herkesi meraka
sevk eden vakalardan bahseden gazeteleri okumak arzu-
su bulunmad ve okumadm ve okutmam.
On befl maddeden baflka bütün mesaili, ahiretime ve
imanma ve hakikate müteveccih oldu¤u hükûmetin tet-
kikat- amikasyla tezahür eden Risale-i Nur ile, Said di-
ni siyasete alet ediyor; yani kâinatta yüksek ve mukad-
des tand¤ bir hakikat-i kudsiye olan Din-i Hakk ve
iman- tahkikîyi siyasete, yani ihtilâlkârâne, en tehlikeli
ve en günahl ve çok hukukun zyana sebebiyet veren
akim, süflî bir maksada alet etmifl denilir mi? Böyle di-
yenler, ne kadar daire-i akl ve insaf ve vicdandan uzak
düfltükleri ve uzak hükmettikleri anlafllmaz m? Elbette,
mahkeme-i adalet, böyle aslsz bu evham ve isnadatlar
defedip, hakkmzda ihkak- hak edecektir. Gerçi, kanun-
lar bilmemek eksere göre bir mazeret teflkil etmez. Fa-
kat, haksz olarak ücra bir köyde, tarassut altnda, ya-
banc bir yerde, fliddetle dünyadan küstürüp, nefiyle ika-
met ettirip, mütemadiyen tarassutla taciz edilen bir ada-
mn kanunlar bilmemesi, elbette ehl-i insafn nazarnda
bir özür teflkil eder.
flte, ben o adamm. Ve beni yanlfl bir vehimle muahe-
ze ettikleri mevadd- kanuniyenin hiçbirini bilmezdim.
Hatta yeni hurufla imzam atamazdm. Bazen hizmet-
çimden baflka, on günde bir adamla görüflmedim.
Herkes bana muavenetten kaçar. Avukat tutmaya iktida-
rm yok. Bütün hayatmda, en menfaatli ve en iyi hile,
TARHÇE- HAYATI
| 381
E
SKfiEHR
H
AYATI
ihtilâlkârâne:
ayaklanrcasna, is-
yan eder gibi.
ikamet:
oturma, bir yerde kalma.
iktidar:
güç yetme, yapabilme,
bir ifli gerçeklefltirmek için gere-
ken kuvvet.
iman- tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri in-
celeyip delil ve bürhan ile inan-
ma.
isnadat
:
isnatlar.
kâinat:
dünya.
mahkeme-i adalet:
adalet mah-
kemesi, hakka riayet edilen mah-
keme, do¤rulu¤un benimsenip
uyguland¤ yer.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
varlmak istenen nokta, niyet.
mazeret:
elde olmayarak mey-
dana gelmifl, makul sebep, özür.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ihtiyaç
karfll¤ olan fley.
mesail:
meseleler.
mevadd- kanuniye:
kanun
maddeleri.
muaheze:
tenkit, itiraz, knama,
tariz.
muavenet:
yardm, yardm etme,
yardmclk, teâvün.
mukaddes:
takdis edilmifl, müba-
rek, ayp ve noksanlardan kurtul-
mufl, kutsal, aziz, temiz.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar, korunmalar.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml olarak, aralksz flekilde,
muttasl, devaml.
müteveccih:
teveccüh eden, bir
tarafa, bir cihete dönen, yönelen.
nazar:
huzur, kat, yan, ön.
nefiy:
sürme, sürgün etme, ceza-
landrarak baflka bir yerde ika-
met etmeye mecbur etme.
özür:
bir kusur veya suçun hofl
görülmesini gerektiren sebep.
sebebiyet:
sebep olma, icap et-
tirme, gerektirme.
sevk:
yönlendirme.
sdk:
do¤ruluk, gerçeklik, hakikat.
süflî:
afla¤lk, alçak, baya¤, adî.
taciz:
rahatsz etme, huzursuz kl-
ma, skma.
tarassut:
gözetme, gözleme, göz-
le takip etme, dikkatle bakma.
tedkîkât- amika:
derin incele-
meler, çok inceden ve derinden
yaplan, arafltrmalar, analizler.
teflkil:
vücut verme, meydana
getirme, yapma.
tezahür:
zuhur etme, ortaya çk-
ma, meydana çkma, belirme, gö-
rünme.
ücra:
kenarda olan, sapa, tenha,
sakin ve uzak yer.
vaka:
vuku bulan, olan.
vehim:
yanlfl ve esassz düflünce.
zya:
kayp, yitim.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, kyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
flarsz.
arzu:
bir fleye karfl duyulan
istek, heves.
avukat:
hukukî konularda
vatandafllarn haklarn belli
bir ücret mukabilinde koru-
yan kimse.
bahsetme:
anlatma, söz etme.
daire-i akl ve insaf ve vic-
dan:
akl, insaf ve vicdan da-
iresi.
def:
ortadan kaldrma, yok
etme, giderme.
Din-i Hak:
hak din, slâmiyet.
düstur:
kanun, kaide, kural,
prensip, esas.
ehl-i insaf:
insaf sahipleri,
merhametli olanlar, orta yolu
tutanlar.
ekser:
pek çok, ço¤unluk.
evham:
zanlar, kuflkular,
esassz fleyler, kuruntular.
gerçi:
öyle ise de, her ne ka-
dar.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl ve esas.
hakikat-i kudsiye:
mukad-
des hakikat, gerçek.
hile:
aldatmaya, kandrmaya
yönelik tertip, düzen, desise.
huruf:
harfler, isim ve fiil ol-
mayan kelimeler.
hüküm:
karar verme.
hükümet:
devlet.
ihkak- hak:
haklya hakkn
verme, hakk usûlü dairesin-
de yerine getirme.