Neden istimdat etmiyorsun, flikâyet etmiyorsun, gü-
lüyorsun?
Demifl ki:
nsan, musibete giriftar oldu¤u vakit, evvel pederine,
sonra hâkime, sonra padiflaha flekva eder. Benim pede-
rim, beni kesilmek için satyor. flte, hâkim de ölmekli¤i-
me karar veriyor. flte, padiflah benim kanm istiyor. Bu
antika ve pek garip ve flekli çok çirkin ve hiç görülmemifl
bu hale karfl ancak gülmekle mukabele edilir.
flte, ey fiükrü Kaya Bey, biz de o çocuk hükmüne geç-
tik! Derdimizi, evvel mahalli hükûmetteki valiye, sonra
mahkeme adaletine, sonra Dâhiliye Vekâletine müraca-
at edip mazlumiyetimizi beyan ederek zalimlerden bizi
kurtarmak için arzuhâl etmek mukteza-i hâl iken, gördük
ki, en son flekvamz dinleyecek Dâhiliye Vekilinin hakk-
mzda kapld¤ aslsz evhamna bir hakikat rengi ver-
mek ve hatasn örtmek fikriyle hatasnda srar etmesi
daha büyük bir hata oldu¤unu düflünmedi¤inden, duçar
oldu¤u gurur hastal¤na, kanmz isteyerek, bizi aslsz
bahanelerle periflan etmek istiyor. Biz de fiükrü Kaya-
nn flahsn, Dâhiliye Vekili olan fiükrü Kaya Beye flekva
ediyoruz.
(HAfiYE)
E¤er serbestiyeti tam muhafaza etmek
TARHÇE- HAYATI
| 371
E
SKfiEHR
H
AYATI
jandarma:
yurt içinde iç güvenli-
¤i ve asayifli sa¤lamak gayesiyle
meydana getirilen askerî teflkilât-
ta yer alan asker.
mahalli:
bir yere mahsus, bir ye-
re has olan.
mazlumiyet:
mazlumluk, zulüm
görmüfllük.
meclis:
toplant.
muhafaza:
koruma, saklama, hf-
zetme.
mukabele:
karfllk verme, karfl-
lama.
mukteza-y hâl:
hâlin gerektirdi-
¤i flekilde, hâlin gere¤i, duruma
göre, icabna göre.
musibet:
felâket, belâ, anszn
gelen belâ, dert, sknt.
müracaat:
baflvurma, danflma.
padiflah:
büyük flah, hükümdar,
hükümdarlar hükümdar, sultan,
melik.
peder:
baba, ata.
periflan:
acnacak hâlde bulunan,
derbeder.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
flahs:
insann kendi nefsi, kendi
varl¤, nefis, zat.
flekva:
flikâyet, yaknma, hoflnut-
suzluk, memnuniyetsizlik.
flikâyet:
dert yanma, szlanma,
yaknma.
vali:
bir vilâyeti idare eden en
büyük memur.
zalim:
zulmeden, hakszlk eden,
acmasz ve haksz davranan.
HAfiYE:
fiükrü Kaya'nn ne derece aslsz evhama kaplp garaz etti¤ine
delil fludur ki: Benim gibi kimsesiz ve üç-dört bîçare arkadafllarm mah-
kemeye vermek için, kendisi, Ankaradan yüz jandarma ve on befl-yirmi
polis beraber alp, güya Ispartadaki jandarma kuvveti ve bir frka asker
kâfi gelmiyormufl gibi ortal¤a bir dehflet vermesidir. Acaba bir tek poli-
sin ve bir tek jandarmann eli ile yaplacak bir vazifeyi, millete iki-üç bin
adalet:
her hak sahibine hak-
knn tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
antika:
genele, ola¤ana, gele-
ne¤e aykr, acayip, tuhaf.
arzuhâl:
hâlin bildirilmesi, ne
hâlde bulundu¤unu bildirme.
bahane:
yalandan özür, asl
sebebi gizlemek için ileri sü-
rülen uydurma sebep.
beyan:
anlatma, açk söyle-
me, bildirme, izah.
bîçare:
çaresiz, zavall, flaflkn.
dahiliye vekâleti:
iç iflleri ba-
kanl¤.
Dahiliye Vekili:
çiflleri Baka-
n.
delil:
flahit, belge, tank.
duçar:
tutulmufl, u¤ramfl, ya-
kalanmfl.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular, esassz fleyler, kuruntu-
lar.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
fikir:
düflünme, düflünce.
garaz:
kötü kast, düflmanca
niyet, kin.
garip:
hayret verici.
giriftar:
tutulmufl, yakalan-
mfl.
gurur:
kibir, kurum, kurulma.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl ve esas.
hâkim:
yargç.
hata:
suç, günah, kabahat.
hükmüne:
yerine.
hükümet:
yönetim.
srar:
ayak direme.
istimdat:
medet dileme, im-
dat isteme, yardma ça¤rma.