hem Dahiliye Vekâleti on seneden beri teraküm eden
mahrem kitaplarm ve hususî mektuplarm müsadere
edip teftifl ettikleri hâlde, gizli bir komite ve cemiyet gibi
medar- itham hiçbir maddeyi tespit etmediklerini itirafla
beraber, daha tetkike devam ediyorlar. Ben de derim:
Ey efendiler! Beyhude yorulmaynz! E¤er arad¤nz
varsa, hiçbir ucunu bu kadar zaman bulamad¤nzdan
biliniz ki; onu idare eden öyle acip bir deha vardr ki,
ma¤lûp edilmez ve mukabele edilmez. Çare-i yegâne,
onunla musalâhadr. Yoksa, bu kadar masumlara zarar
vermek ve ezmek yeter! Belki gayretullaha dokunur, ga-
la (ktlk) ve veba gibi belâlara vesile olur. Hâlbuki benim
gibi asabî ve en gizli olan srrn yabanî adamlara çekin-
meyerek söyleyen ve Divan- Harb-i Örfîde meflhur ve
pek merdane ve fedakârâne müdafaat yapan ve ihtiyar-
lk zamannda en ziyade akbeti tehlikeli ve meçhul ser-
güzefltlerden saknmaya mecbur olan bir adama böyle
hiç keflfedilmeyecek komitecili¤i isnat etmek, belâhat de-
recesinde bir safdilliktir veyahut bir entrikadr.
Heyet-i hâkimeden bir hakkm isterim: Benden müsa-
dere edilen kitaplarmn bence bin liradan ziyade kymet-
leri var. Ve onlarn mühim bir ksm, on iki sene evvel
Ankara Kütüphanesinde iftihar ve teflekkürler ile kabul
edilmifl. Hususan, srf uhrevî ve imanî olan On Dokuzun-
cu Mektup ile Yirmi Dokuzuncu Sözün benim için çok
ehemmiyetleri var; benim manevî servetim ve netice-i
hayatmdrlar ve icaz- Kurânînin on ksmndan bir
akbet:
sonuç, netice.
asabî:
sinirli, öfkeli.
belâ:
musibet, gam, keder, afet.
belâhat:
ahmaklk, bönlük, alk-
lk, kaln kafallk, düflüncesizlik.
beyhude:
bofluna, faydasz.
cemiyet:
topluluk, birlik.
çare-i yegâne:
tek çare, tek çkar
yol.
dahiliye vekâleti:
iç iflleri bakan-
l¤.
deha:
ola¤anüstü zekâ sahibi
kimse.
Divan- Harb-i Örfî:
ttihat ve Te-
rakki hükümeti zamannda 31
Mart Olayndan sonra kurulan ve
oldukça sert kararlar alan skyö-
netim mahkemesi.
entrika:
bir çkar sa¤lamak veya
birine zarar vermek maksadyla
hazrlanan düzen, dalavere, hile,
desise.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida.
fedakârane:
fedâkâr olana yak-
flacak surette, cann feda ederce-
sine.
Gayretullah:
Allahn hak dinini
koruma sfat.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu flu-
dur ki, öyle iken, oysa ki.
heyet-i hâkime:
hâkimler heyeti,
hakimler kurulu.
hususan:
bilhassa, ayrca, baflka-
ca, hususî olarak.
hususî:
bir fleye, bir kifliye, bir ye-
re has olan, herkese âid olmayan,
özel.
iftihar:
övgü.
ihtar:
dikkatini çekme, tenbih,
uyarma, uyar.
ihtiyar:
yafllanmfl kimse, yafll.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
isnâd:
bir fleyi bir kimseye ait
gösterme, sözü söyleyene nispet
etme, bir söz ve haberin birisine
ait oldu¤unu belirtme.
itiraf:
baflkalarnn bilmedi¤i gizli
bir kusurunu söyleme, kendisi
için iyi saylmayacak bir hâli giz-
lemeyip söyleme.
keflif:
açma, meydana çkarma.
komite:
encümen, heyet, alt ku-
rul, komisyon.
ma¤lup:
yenilmifl, kendisine galip
gelinmifl, yenilen kimse.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsz.
meçhul:
bilinmeyen, hakknda
bilgi olmayan, meçhul.
medar- itham:
suç isnat etme
dayana¤, töhmet altnda brak-
ma vesilesi.
merdane:
erkekçesine, mertçesi-
368 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
ne, ere yakflr surette, mert-
çe, erkekçe.
meflhur:
tannmfl, herkesin
bildi¤i, flöhretli, ad yaygnlk
kazanmfl, ünlü, naml.
mukabele:
karfl gelme, karfl
koyma.
musalâha:
barflma, uzlaflma,
sulh, barfl.
müdafaat:
müdafaalar, sa-
vunmalar, korunmalar.
müsadere:
ifllenen bir suç
karfll¤ olarak, suçlunun ma-
lnn bütünü veya bir bölümü
üstündeki sahipli¤ine son ve-
rilmesi ve bu sahipli¤in bir
baflka kurulufla devredilmesi.
safdil:
hile, oyun bilmeyen,
kolay aldatlan, bön.
sergüzeflt:
bir kimsenin ba-
flndan geçen hâl ve olaylar,
serüven, macera.
suret:
tarz, yol, gidifl.
teftifl:
kontrol etme, muayene.
teraküm:
birikme, y¤lma,
toplanma.
tespit:
bir hâli flüpheye yer
brakmayacak flekilde görüp
gösterme.
tetkik:
dikkatle arafltrma, in-
ceden inceye yoklama, ince-
leme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait, ahiret âlemiyle ilgili.
veba:
hasta sçanlardan in-
sanlara geçen bir mikrobun
oluflturdu¤u, bulaflc ve öldü-
rücü hastalk, taun.
vesile:
bahane, sebep.
yabanî:
görgüsü olmayan,
kaba.
ziyade:
çok, fazla, artk.