gelen her nevi meflakkatlerini alabilseydim, kasem ede-
rim ki, müftehirâne, o kymettar zatlara bedel çekmek
isterdim. Benim bunlara karfl bu hissim, onlarn ky-
met-i zatiyeleri içindir; yoksa flahsma karfl faydas do-
kunmas de¤ildir. Çünkü, bir ksmn yeni görüyorum.
Bir ksm, belki o benden fayda görmüfl, ben ondan za-
rar görmüflüm. Fakat binler zarar görsem, yine onlarn
kymeti nazarmda tenzil etmez.
flte, ey Türkçülük dava eden mülhit zalimler! Türk
Milletinin medar- iftihar olabilecek bu kadar zatlar ga-
yet adî ve ehemmiyetsiz bahaneler ile sizin tabiriniz-
le benim gibi bir Kürt yüzünden periflan etmek, tezlil
etmek milliyetçilik midir? Türkçülük müdür? Vatanper-
verlik midir? Haydi, o insafsz vicdannza havale ediyo-
rum.
flte mahkeme-i âdile, onlarn masumiyetini anlamak-
la çoklarn tahliye etti. E¤er ortada bir suç varsa, o suç
benimdir. Onlar, ulüvv-i cenaplarndan, benim gibi garip
bir ihtiyar hocaya soba yakmak, su getirmek, yemek pi-
flirmek ve kendime mahsus bir risalemi tebyiz etmek gi-
bi cüzî ifllerimi srf lillâh için yapmfllar ve benim hatrm
için hatra defterim hükmünde olan o iki risalemin ahir-
lerinde, bir hatra olmak üzere imzalarn atmfllar. Aca-
ba, dünyada, böyleleri böyle bahanelerle muaheze ede-
cek bir kanun, bir usul ve bir maslahat var m?
è
adî:
baya¤, afla¤, de¤ersiz.
ahir:
son, sonraki, en sonra.
bahane
:
yalandan özür, asl sebe-
bi gizlemek için ileri sürülen uy-
durma sebep.
bedel:
karfllk, karfl.
cüzî:
küçük.
ehemmiyet:
pek önemli olma,
de¤erlilik.
emare:
alâmet, niflan, eser, ipucu,
belirti, karine.
garip:
kimsesiz, zavall.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hatr:
gönül, kalp, his.
hatra
:
an.
havale:
bir ifli veya bir fleyi baflka
birine brakma, üstüne brakma,
smarlama.
hükmünde:
niteli¤inde.
ihtiyar:
yafllanmfl kimse, yafll.
imza:
bir fleyin altna ismini yaz-
ma.
insaf:
adaleti ve hakk düflünerek
davranma.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kasem:
yemin, and, ahdetme.
kymet:
de¤er.
kymet-i zatiye:
birinin kendi öz
de¤eri, kymeti.
kymettar:
kymetli, de¤erli, pa-
hal.
Kürt:
Ön Asyada yaflayan bir
topluluk ve bu topluluktan olan
kimse.
mahkeme-i âdile:
adaletle ifl gö-
ren mahkeme.
mahsus:
baflkasnda bulunma-
yan, bir fleye veya kifliye has
olan.
maslahat:
ifl, emir, husus, madde,
keyfiyet.
masum:
suçsuz, kabahatsiz, gü-
nahsz.
masumiyet:
masumluk, kaba-
hatsizlik, suçsuzluk.
medar- iftihar:
iftihar sebebi,
övünme sebebi.
meflakkat:
zahmet, sknt, güç-
lük, zorluk.
mevcut:
var olan, bulunan, olan.
mevkuf:
tevkif edilmifl, tutulmufl,
zanl olarak hapsedilmifl, tutuklu.
muaheze:
tenkit, itiraz, knama,
tariz.
müftehirane:
iftiharla, iftihar
ederek, övünerek, gururlu bir fle-
kilde.
mülhit:
slâm dininden ayrlan,
358 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
Allaha ve dine inanmayan,
Allah inkâr eden, dinsiz,
imansz, münkir.
nazar:
düflünme, fikir, mülâ-
haza, niyet.
nevî:
tür, çeflit.
periflan:
kederli, hüzünlü, üz-
gün.
srf:
ancak, yalnz.
srr- tefevvuk:
üstün olma-
nn srr, üstünlü¤ün srr.
flahs:
insann kendi nefsi,
kendi varl¤, nefis, zat.
tabir:
ifade, söz.
tahliye:
tutukluyu serbest b-
rakma, salverme.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
tebyîz:
müsveddeyi temize
çekme, beyaza çekme.
temîn:
güvenlik, emniyet his-
si verme, flüphe ve korkuyu
giderme.
tenzil:
indirme, peyderpey,
yavafl yavafl indirme.
tezlil:
afla¤lama, küçük dü-
flürme, horlama.
ulüvv-i cenap:
âlicenaplk,
cömertlik, büyüklük.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.
usûl:
tertip, düzen.
vatanperver:
yurtsever, va-
tanna düflkün, vatann se-
ven kimse.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayr
flerden ayrt etmeye yardmc
olan ahlâkî duygu.
zalim:
zulmeden, hakszlk
eden, acmasz ve haksz dav-
ranan.
zat:
kifli, flahs, fert.