hadisat- tarihiye varken, benim hakkmda bir yabanîlik
hissini veren ve nazar- adaleti flaflrtmak isteyen adamla-
ra derim:
Ey efendiler!
Ben, her fleyden evvel Müslümanm ve Kürdistanda
dünyaya geldim. Fakat, Türklere hizmet ettim ve yüzde
doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmufl ve en
çok hayatm Türkler içinde geçmifl ve en sadk ve en ha-
lis kardefllerim Türklerden çkmfl. Ve slâmiyet ordular-
nn en kahraman Türkler oldu¤undan, meslek-i Kurâni-
yem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve
taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezas oldu¤undan,
bana Kürt diyen ve kendini milliyetperver gösteren
adamlarn bini kadar Türk milletine hizmet etti¤imi, ha-
kikî ve civanmert bin Türk gençlerini iflhat edebilirim.
Hem, heyet-i hâkimenin ellerinde bulunan otuz-krk
kitabm, hususan
ktisat
,
htiyarlar
,
Hastalar Risaleleri
ni
iflhat ediyorum ki; Türk milletinin beflten dört ksmn
teflkil eden musibetzede, fakirler ve hastalar ve dindar
müttakîler taifelerine bin Türkçü kadar hizmet eden o
kitaplar, Kürtlerin ellerinde de¤il, belki Türk gençlerinin
ellerindedirler.
Heyet-i hâkimenin müsaadesiyle, bizi bu belâya sokan
ve hükûmetin mühim baz erkânn i¤fal eden ve
adî:
baya¤, basit.
bîtarafâne:
tarafszca, herhangi
bir taraf, kimseyi ve yan tut-
makszn.
cihet:
yan, yön, taraf.
civanmert:
sözünde sa¤lam, iyi-
lik sever, kahraman.
dair:
belli bir fley hakknda olan,
alâkal, müteallik, ait, ilgili.
dindar:
dinî kaidelere hakkyla ri-
ayet eden, dininin emirlerini yeri-
ne getiren, mütedeyyin.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
fakir:
muhtaç, düflkün, yoksul.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hâdisat- târîhiye:
tarihte mey-
dana gelmifl olan çeflitli olaylar,
geçmiflte olmufl önemli hadiseler.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâkim:
yargç.
halis:
temiz.
heyet-i hâkime:
hâkimler heyeti,
hakimler kurulu.
hilâfet:
halifelik, Hz. Peygamberin
vekilli¤i, Hz. Peygambere vekil
olarak Müslümanlar ve slâml¤
koruma görevi.
hizmet:
birinin iflini görme, bir
kimsenin hesabna veya menfa-
atine ifl görme.
hususan:
bilhassa, ayrca, baflka-
ca, hususî olarak.
slâmiyet:
Müslümanlk, semavî
dinlerin sonuncusu.
iflhat:
bir dava hakknda delil ola-
rak flahit gösterme.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
Kürdistan:
Osmanl devleti zama-
nnda bir co¤rafî bölge ad.
Kürt:
Ön Asyada yaflayan bir
topluluk ve bu topluluktan olan
kimse.
mahkeme:
hüküm yeri
:
davala-
rn görülüp hükme ba¤land¤
yer.
mahkeme-i adalet:
adalet mah-
kemesi, hakka riayet edilen mah-
keme, do¤rulu¤un benimsenip
uyguland¤ yer.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ihtiyaç
karfll¤ olan fley.
meslek-i Kurâniye:
Kurân mes-
le¤i, Kurân yolu.
356 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
milliyetperver:
milletini se-
ven, ulusçu, milliyetçi.
muktezâ:
iktiza eden, gere-
ken, lâzm gelen, icap eden,
gerekli olan.
musibetzede:
musibet gör-
müfl, felâkete u¤ramfl, belâ-
ya, kazaya u¤rayan.
müberra:
temize çkmfl, ak-
lanmfl.
müttakî:
ittika eden, saknan,
çekinen, günah ve haramdan
uzak duran, takva sahibi.
nazar- adalet:
adalet terazi-
si, kefesi.
Radyallahü Anh:
Sahabe ve-
ya slâm büyüklerinin ad
geçti¤inde söylenilen Allah
ondan raz olsun manasnda
dua. Tek erkek için söylenir.
sadk:
do¤ru, gerçek, hakikî,
sahte olmayan.
flaibe:
flek, flüphe.
flart- adalet:
adaletin flart.
taife:
bölük, takm, güruh, fr-
ka.
tarafgir:
bir taraf tutan, bir
taraf destekleyen, tarafl.
taraftar:
tarafl, birinin veya
bir grubun tarafn tutan, bir
taraf destekleyen.
teflkil:
vücut verme, meyda-
na getirme, yapma.
vukuat- tarihiye:
tarihî va-
kalar, tarihte olup biten olay-
lar.
yabanî:
görgüsü olmayan,
kaba.
Yahudi:
branî ve srailî de
denilen, Sami kavimlerinden
bir rk.
ziyade:
çok, fazla, artk.