Hem, elinizde bulunan
Tarihçe-i Hayat
mn flahade-
tiyle, bütün hayatmda halklarn hediye ve sadakalarn-
dan istinkâf edip, en sadk dostlarmn hatrlarn rencide
ederek hediyesini reddetmiflim. E¤er mecburiyetle hedi-
ye almfl isem, mukabilini vermek flartyla ald¤m, bana
hizmet eden dostlarm bilirler. Dârülhikmetil-slâmiyede
ald¤m maafltan ço¤unu, o zaman yazd¤m kitaplarn
tabna sarf ettim; az bir ksmn hacca gitmek için sakla-
dm. flte o cüzî para, iktisat ve kanaat berekâtyla on se-
ne bana kâfi geldi ve yüz suyumu döktürmedi. Daha o
mübarek paradan biraz var.
Ey heyet-i hâkime!
Bu uzun ifadatm dinlemekten usanmamak gerektir.
Çünkü, yirmi-otuz kitap, benim tevkifnamemin evrak
içine girmifller. Bu kadar itham evrakma karfl; elbette
bu uzun ifade ksa kalr. Ben, on üç senedir dünya siya-
setine karflmad¤mdan, kanunlar bilmiyorum. Hem,
kendimi müdafaa için aldatmaya tenezzül etmedi¤ime
tarihçe-i hayatm flahittir. Ben, hakikat-i hâli oldu¤u gibi
beyan ettim. Sizin vicdannz var ve kanunlarn gadirsiz
vech-i tatbiklerini bilirsiniz; hakkmda hükmünüzü verir-
siniz.
Bunu da biliniz ki: Baz iktidarsz memurlarn iktidar-
szlklarndan veya evhamlarndan veya keçi ve kurt ba-
hanesi nevinden veya kendilerine paye vermek veya hü-
kûmete yaranmak fikriyle, yeni serbestî kanunlarnn tat-
biklerine zemin hazrlamak entrikalarndan, hakkmda
bahane:
yalandan özür, asl sebe-
bi gizlemek için ileri sürülen uy-
durma sebep.
berekât:
bolluklar, bereketler.
beyan:
anlatma, açk söyleme,
bildirme, izah.
cüzî:
küçük.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
entrika:
bir çkar sa¤lamak veya
birine zarar vermek maksadyla
hazrlanan düzen, dalavere, hile,
desise.
evham:
vehimler, zanlar, kuflku-
lar, esassz fleyler, kuruntular.
evrak:
kâ¤t yapraklar, kitap say-
falar, yapraklar, kâ¤tlar.
fikir:
düflünme, düflünce.
hakikat-i hâl:
durumun gerçek
yönü.
hatr:
gönül, kalp, his.
hediye:
birine karfllksz olarak
verilen fley, ba¤fllanan fley, ar-
ma¤an.
heyet-i hâkime:
hâkimler heyeti,
hakimler kurulu.
hizmet:
birinin iflini görme, bir
kimsenin hesabna veya menfa-
atine ifl görme.
hüküm:
bir davann veya bir me-
selenin tetkik edilmesinden son-
ra varlan karar.
hükûmet:
devlet.
ifadat:
ifadeler.
ifade:
sorgu srasnda verilen bil-
gi.
iktisat:
tutum, biriktirme, artr-
ma, tasarruf.
istinkâf:
kabul etmeme, reddet-
me.
itham:
kabahatli görme, töhmet-
lendirme, suçlu görme, suçlama,
suç isnat etme.
kâfî:
yeten, kâfi gelen, deruhte
eden, ihtiyac karfllayan.
kanaat:
ksmete raz olma, elin-
dekiyle yetinme, göz toklu¤u,
elindekini yeterli görüp fazlasn
istememe.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
mecburiyet:
mecbur olma, mec-
burluk, zarurîlik durumu, zora tu-
tulma, zorunluluk.
mukabil:
karfl, karfllk, muâdil.
mübarek:
hayrl, mutlu, kutlu,
u¤urlu.
müdafaa:
savunma.
paye:
rütbe, derece, mertebe.
350 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
red:
reddetme, geri verme,
geri çevirme, kabul etmeme.
rencide:
incinmifl, krlmfl,
kalbi krlmfl, gücendirilmifl,
gücenmifl.
sadaka:
Allah rzas için ihti-
yaç sahibi fakirlere yaplan
yardm, farz olmad¤ hâlde
kiflinin fakirlere verdi¤i para,
mal vs. gibi fleyler.
sadk:
do¤ru, gerçek, hakikî,
sahte olmayan.
sarf:
harcama, masraf etme,
gider.
serbestî:
serbestlik, hürriyet.
siyaset:
politika.
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tanklk.
flahit:
flahitlik yapan, gördü¤ü
veya bildi¤i fleyi mahkeme
önünde yemin ederek söyle-
yip davann sonuçlanmasna
yardm eden kimse, flahit, ta-
nk.
tab:
kitap basma, kitap bask-
s, bask.
Tarihçe-i Hayat:
bir kimsenin
hayatn anlatan kitap.
tatbik:
kanunu veya madde-
yi uygulama.
tenezzül:
kendine aykr dü-
flen bir ifli veya durumu kabul
etme, alçalma.
tevkifname:
tutuklama bildi-
risi, tutuklama yazs.
vech-i tatbik:
uygulanma
tarz, uygulama vesilesi, uy-
gulama yönü.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayr
flerden ayrt etmeye yardmc
olan ahlâkî duygu.