Elhâsl:
Benimle temas eden bütün dostlarm bilirler
ki, siyasete de¤il karflmak, de¤il teflebbüs, belki düflün-
mesi dahi esas maksadma ve ahval-i ruhiyeme ve hiz-
met-i kudsiye-i imaniyeme muhaliftir ve olamyor. Bana
nur verilmifl, siyaset topuzu verilmemifl. Bu hâlin bir hik-
meti fludur ki: Hakaik- imaniyeye müfltak ve memuriyet
mesle¤ine giren birçok zatlar, bu hakaika, endifleli ve
tenkitkârâne baktrmamak, onlardan mahrum etmemek
için, Cenab- Hak kalbime siyasete karfl fliddetli bir ka-
çnmak ve bir nefret vermifltir kanaatindeyim.
.........
Binbafl Merhum Asm Bey istiçvap edildi. E¤er do¤ru
dese, Üstadna zarar gelir ve e¤er yalan dese krk sene-
lik namuskârâne ve müstakimâne askerli¤inin haysiyeti-
ne çok a¤r gelir diye düflünüp, Ya Rab, canm al! di-
yerek, on dakikada teslim-i ruh eyledi, istikamet flehidi
oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hata diyemeyece¤i bir
muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike hata tevehhüm
edenlerin çirkin hatalarna kurban oldu.
Evet, Risale-i Nurdan tam ders alan, bir su içer gibi,
kolayca terhis tezkeresi telâkki etti¤i ecel flerbetini içer.
E¤er benden sonra dünyada kalan kardefllerimin teel-
lümlerini düflünmeseydim, ben de, âlicenap kardeflim
Asm Bey gibi Yâ Rab! Canm da al diyecektim. Her
ne ise...
Benim sebeb-i ittihammdan olan,
TARHÇE- HAYATI
| 345
E
SKfiEHR
H
AYATI
mur olma hâli.
merhum:
rahmete kavuflmufl, öl-
müfl, ölü.
muavenet-i hayriye:
hayrda
yardmlaflma.
müstakimane:
müstakim olana
yakflr flekilde, namuslulukla,
do¤rululukla, ahlâkllkla.
müfltak:
ifltiyakl, arzulu.
namuskârane
:
namuslu olarak,
haysiyetli, dürüst bir flekilde, na-
muslulukla.
nefret:
bir fleyden veya kimse-
den i¤renme, tiksinme, ikrah.
nur:
ilim.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat slah ve ter-
biye eden Allah.
sebeb-i ittiham:
suçlanma, itham
edilme sebebi.
siyaset:
politika.
flehit:
Allahn ve yüce dininin
adn yüceltme u¤runda cann fe-
da ederek savaflta vurulup ölen
Müslüman.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme,
do¤rulama, gerçekli¤ini kabul et-
me.
teellüm:
elemlenme, tasalanma,
dertlenme, üzülme, üzüntü duy-
ma.
telâkki:
kabul etme, alma.
tenkîdkârâne:
tenkit edene ya-
kflr flekilde, tenkit edercesine.
terhis:
izin verme, müsaade et-
me, serbest brakma.
teslim-i ruh:
ruhu teslim etme,
ölme.
teflebbüs:
bir ifli yapmak için ha-
rete geçme, bafllama, giriflme.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kaplma.
tezkere:
resmî izin kâ¤d.
topuz:
bafl taraf top fleklinde,
sapl eski bir savafl aleti.
zat:
kifli, flahs, fert.
ahval-i ruhiye:
ruh hâlleri,
psikolojik hâller ve durumlar.
âlicenap:
flerefli, haysiyetli
kimse.
Cenab- Hak:
Allah.
ecel:
her mahlûkun ve canl-
nn Allah tarafndan takdir
edilen ölüm vakti, insan öm-
rünün belli vakti.
elhâsl:
hasl, netice itibariy-
le, sonuç olarak, özetle, sözün
ksas, uzatmayalm, ksacas.
endifle:
düflünce, vesvese,
kuflku, kuruntu, merak, kayg,
keder, gam, flüphe, korku.
esas:
temel.
hakaik:
hakikatler, do¤rular,
gerçekler.
hakaik- imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hata:
suç, günah, kabahat.
haysiyet:
fleref, onur, itibar.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik, faydal, anlaml ve yerli
yerinde olufl.
isticvap:
cevap isteme, sor-
guya çekme, ifadesini alma,
söyletme, konuflturma.
kanaat:
görüfl, fikir.
kanun:
devletin yasama kuv-
veti tarafndan herkesçe
uyulmak üzere konulan her
türlü kaide, yasa.
kurban:
bir gaye u¤runda fe-
da olma.
mahrum:
istedi¤ini, diledi¤ini
elde edemeyen, bir fleye sa-
hip olamayan, yoksun.
maksat:
kastedilen, istenilen
fley, varlmak istenen nokta,
niyet, meram.
memuriyet:
memurluk, me-