ki, eceli idam- ebedîden terhis vesikasna ve kabri dipsiz
hiçlik kuyusundan müzeyyen bir bahçe kapsna çevir-
meleri, flüphesiz, katî bir çaresi var. flte bu çareyi bul-
mak için bütün dünya saltanat benim olsa, bilâtereddüt
feda ederim. Evet, hakikî akl baflnda olan feda eder.
flte, efendiler, bu mesele gibi yüzer mesail-i imaniyeyi
keflf ve izah eden Risale-i Nura evrak- muzrra gibi
hâflâ yüz bin defa hâflâ! siyaset cereyanlarna alet
edilmifl garazkâr kitaplar nazaryla bakmak, hangi insaf
müsaade eder, hangi akl kabul eder, hangi kanun iktiza
eder? Acaba istikbal nesl-i atisi ve hakikî istikbal olan
ahiretin ehli ve Hâkim-i Zülcelâli, bu suali müsebbiplerin-
den sormayacaklar m?
Hem, bu mübarek vatanda bu ftraten dindar millete
hükmedenler, elbette dindarl¤a taraftar olmas ve teflvik
etmesi, vazife-i hâkimiyet cihetiyle lâzmdr. Hem ma-
dem, lâik cumhuriyet prensibiyle bîtarafâne kalr ve o
prensibiyle dinsizlere iliflmez; elbette dindarlara dahi ba-
hanelerle iliflmemek gerektir.
Salisen:
Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, n-
gilizlere karfl
Hutuvat- Sitte
namndaki mücahedatm
takdir edip, beni oraya istediler. Gittim. Gidiflatlar, be-
nim ihtiyarlk hissiyatma uygun gelmedi.
Bizimle çalfl dediler.
Dedim: Yeni Said öteki dünyaya çalflmak istiyor, si-
zinle çalflamaz; fakat size de iliflmez.
TARHÇE- HAYATI
| 341
E
SKfiEHR
H
AYATI
hakikî:
gerçek, sahici.
Hâkim-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi olan, her fle-
ye hükmeden, Allah (c.c).
hâflâ:
asla, katiyen, hiç bir vakit.
hissiyat:
hisler, duygular.
Hutuvât- Sitte:
stanbulu iflgal
eden ngilizlerin Müslüman halk
Osmanl idaresinden so¤utmak,
halk kflkrtmak, halka ümitsizlik
afllamak için girifltikleri hileli fa-
aliyetleri yok etmek için Bediüz-
zaman Said Nursînin yazd¤ bir
risâle.
hüküm:
hakimiyet, hakim olma.
ihtiyar:
yafllanmfl kimse, yafll.
insaf:
adaleti ve hakk düflünerek
davranma.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
kabir:
ölüleri defnetmek için ka-
zlan çukur, mezar, sin, merkad.
büyük, ulu.
katî:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal brakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, gizli bir
fleyi bulup meydana çkarma.
lâik:
dünya ifllerini din ifllerinden
ayran, din ifllerini devlet ifllerine
karfltrmayan, lâdinî, seküler.
mesail-i imaniye:
imanî mesele-
ler.
mesele:
konu.
mübarek:
hayrl, mutlu, kutlu,
u¤urlu.
mücahedat:
mücahedeler, savafl-
malar.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
müsebbip:
sebep olan, ortaya
çkmasna yol açan.
müzeyyen:
ziynetlendirilmifl,
süslenmifl, süslü, bezenmifl, do-
nanmfl.
nam:
ad, isim.
nazar:
düflünme, fikir, mülâhaza,
niyet.
nesli ati:
gelecek nesil.
prensip:
temel fikir, temel bilgi,
esas, ilke.
reis:
bafl, baflkan, âmir, bir toplu-
lu¤un en üst idarecisi.
salisen:
üçüncü olarak.
saltanat:
sultanlk, padiflahlk,
hükümdarlk.
siyaset:
politika.
sual:
soru.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
terhis:
izin verme, müsaade et-
me, serbest brakma.
vazife-i hâkimiyet:
hakimiyet
vazifesi.
vesika:
inanlacak, dayanlacak,
güvenilecek sa¤lam delil, hüccet,
belge.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, kyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
alet:
vasta.
bahane:
yalandan özür, asl
sebebi gizlemek için ileri sü-
rülen uydurma sebep.
bilâtereddüt
:
tereddütsüz.
bîtarafâne:
tarafszca, her-
hangi bir taraf, kimseyi ve
yan tutmakszn.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
cihet:
sebep, vesile, mucip,
bahane.
cumhuriyet:
siyasî mekaniz-
mas seçimle kurulan, adalet
ve hukukun üstünlü¤üyle te-
mel hak ve hürriyetleri sa¤la-
may amaçlayan idare flekli.
dindar:
dinî kaidelere hakky-
la riayet eden, dininin emirle-
rini yerine getiren, mütedey-
yin.
ecel:
her mahlûkun ve canl-
nn Allah tarafndan takdir
edilen ölüm vakti, insan öm-
rünün belli vakti.
ehil:
bir yerde oturan.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
evrak- muzrra:
zararl ev-
rak, kâ¤tlar, yapraklar.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
fedâ:
gözden çkarma, u¤ru-
na verme.
ftraten:
ftrî olarak, yaratlfl-
tan, yaratlfl itibariyle.
garazkâr:
kinli, düflmanlk
güden, garaz olan, kötü kast
sahibi.