ÜÇÜNCÜ MADDE:
Risale-i Nurun müsaade-i hükû-
met alnmadan intiflar ve hissiyat- imaniyeyi kuvvetlefl-
tirmesiyle, ileride belki hükûmetin serbestâne prensiple-
rine sed çeker ve emniyet-i umumiyeyi ihlâl eder.
Elcevap:
Risale-i Nur, nurdur. Nurdan zarar gelmez.
Siyaset topuzunu on üç seneden beri elinden atmfltr. Ve
bu vatann ve bu milletin hayatlarnn temel tafllar olan
hakikat-i kudsiyeyi tespit eder. Ve bu mübarek milletin
yüzde doksan dokuzuna zararsz menfaati oldu¤una, ec-
zalarn okuyan bütün zatlar iflhat edebilirim.
Haydi biri çksn, desin: Bunda bir zarar gördüm.
Ve saniyen
: Benim matbaam yok ve müteaddit kâtip-
lerim yok. Birisini zorla bulabilirim. Ve hüsn-i hattm
yok. Yarm ümmîyim, bir saatte ancak bir sahifeyi çok
noksan yazmla yazabilirim. Merhum Asm Bey gibi baz
zatlar, benim için bir yadigâr olarak, güzel yazlaryla yar-
dm ettiler. Benim çok hazin gurbetimdeki hatratm
yazdlar. Sonra, o envar- imaniyeyi derdine tam derman
bulan bir ksm zatlar, onlar okumak istediler ve okudu-
lar; hayat- ebediyelerine tam bir tiryak oldu¤unu hakkal-
yakîn gördüler, kendilerine istinsah ettiler. Elinize geçen
ve nazar- teftiflinizde bulunan Fihriste Risalesi gösteriyor
ki, Risale-i Nurun her bir cüzü, bir ayet-i Kurâniyenin
hakikatini tefsir eder. Ve hususan erkân- imaniyeye da-
ir ayetleri öyle vuzuhla tefsir eder ki, Avrupa feylesofla-
rnn bin seneden beri Kurân aleyhinde hazrladklar
hücum plânlarn ve esaslarn bozuyor. fiimdilik elinizde
aleyh:
karfl, karflt.
ayet:
Kurânn her bir cümlesi,
Kurânn surelerini oluflturan lâhî
söz.
ayet-i Kurâniye:
Kurânn ayeti.
cüz:
ksm, parça, bölük.
dair:
belli bir fley hakknda olan,
alâkal, müteallik, ait, ilgili.
derman:
çare.
ecza:
cüzler, parçalar, ksmlar.
emniyet-i umumîye:
genel gü-
venlik.
envar- imaniye:
iman nurlar,
imana ait parltlar.
erkân- imaniye:
imana ait esas-
lar.
esas:
temel.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan, filo-
zof.
gurbet:
yabanc memleket, ya-
banc yer, vatan dfl, do¤up bü-
yünülen ülke, flehir, köy dflnda
kalan yerler, yâd el.
hakikat:
asl, esas.
hakkalyakin:
imanî meselelerin
hakikatini tam olarak anlama.
hâtrât:
hatralar, hatrda kalan
fleyler.
hayat- ebediye:
ahiret hayat.
hazîn:
keder meydana getiren,
ac uyandran, hüzün veren.
hususan:
bilhassa, ayrca, baflka-
ca, hususî olarak.
hücûm:
saldrma, hamle ile ileri
atlmak.
hükümet:
devlet.
ihlâl:
bozma, sakatlama, sa¤lam-
l¤na zarar verme.
intiflar:
yaylma, da¤lma, neflro-
lunma.
istinsah:
nasihat alma, ö¤üt iste-
me. nüshasn yazma, örne¤ini ç-
karma, kopya etme.
iflhat:
flahit gösterme, tank getir-
me.
kâtip:
yazan, yazc.
matbaa:
basm evi.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ihtiyaç
346 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
karfll¤ olan fley.
merhum:
rahmete kavufl-
mufl, ölmüfl, ölü.
mübarek:
hayrl, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
müsaade-i hükümet:
devleti
idare edenlerin, hükümetin
izni, uygun görmesi.
müteaddit:
ço¤alan, çok, bir-
çok, türlü türlü, çeflitli, birden
fazla.
noksan:
kusurlu, naks.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
plân:
bir fleyin, bir eserin dü-
zeni, tertibi, program.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
sahife
:
sayfa.
saniyen:
ikinci derecede,
ikinci olarak.
serbestâne:
serbestçe, ser-
best bir flekilde.
siyaset:
politika.
tefsîr:
açklama, tamamen
açklama, izah.
tespit:
sa¤lamca yerlefltirme,
sabit hale getirme, yerlefltir-
me, oturtma.
tiryak:
en iyi çare, bafl ilâç.
topuz:
bafl taraf top fleklin-
de, sapl eski bir savafl aleti.
ümmî:
okuma yazmas olma-
yan, okumamfl.
vatan:
bir kimsenin do¤up
büyüdü¤ü yer, üzerinde ya-
flanlan ülke, yurt.
vuzuh:
vazh olma hali, açk-
lk.
yadigâr:
yakn bir dosttan ge-
len arma¤an.
zat:
kifli, flahs, fert.