Elcevap:
Evvelâ, elinizdeki bütün kitaplarm flahittirler
ki, ben hakaik- imaniye ile meflgulüm. Hem müteaddit
risalelerde yazmflm ki: Tarikat zaman de¤il, belki ima-
n kurtarmak zamandr. Tarikatsiz Cennete giden pek
çok; fakat imansz Cennete girecek yok. Onun için, ima-
na çalflmak zamandr diye beyan etmiflim.
Saniyen:
On senedir Isparta vilâyetinde bulunuyorum.
Biri çksn, Bana, tarikat dersi vermifl desin. Evet, ba-
z has ahiret kardefllerime ulûm-i imaniye ve hakaik- âli-
ye dersini hocalk itibaryla vermiflim. Bu, tarikat talimi
de¤il, belki hakikat tedrisidir. Yalnz bu kadar var: Ben
fiafiîyim, namazdan sonraki tesbihatm Hanefî tesbiha-
tndan biraz farkldr. Hem, akflam namazndan yats na-
mazna kadar ve fecirden evvel, hiç kimseyi kabul etme-
mek flartyla, kendi kendime günahlarmdan isti¤far ve
ayetler okumak gibi fleylerle meflguliyetim var. Zannede-
rim, dünyada hiçbir kanun bu hâle yasak diyemez.
Bu mesele-i tarikat münasebetiyle hükûmet ve mahke-
me memurlar tarafndan benden soruluyor:
Ne ile yaflyorsun?
Elcevap:
Dokuz sene ikamet etti¤im Barla halknn
müflahedesiyle, fliddet-i iktisat berekâtyla, tam kanaat
hazinesiyle, ekser günlerde her bir gün yüz para ile, ba-
z daha az bir masrafla yaflad¤m benimle temas eden
dostlarm bilirler. Hatta yedi sene zarfnda, elbise, pabuç
gibi fleylere yedi banknot ile idare ettim.
TARHÇE- HAYATI
| 349
E
SKfiEHR
H
AYATI
hükümet:
devlet.
idare:
tutum, yerinde harcama.
ikamet:
oturma, bir yerde kalma.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
isti¤far:
tevbe etme, Allahtan
günahlarnn ba¤fllanmasn iste-
me.
kanaat:
ksmete raz olma, elin-
dekiyle yetinme, göz toklu¤u,
elindekini yeterli görüp fazlasn
istememe.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
masraf:
bir ifl görmek veya birfley
almak için harcanan para.
mesele-i tarikat:
tarikat mesele-
si.
meflgul:
ilgilenen, u¤raflan.
meflguliyet:
meflgul olma, bir ifl
yapma.
münasebet:
vesile, rabta, ba¤.
müflahede:
bir fleyi gözle görme,
seyrederek anlama, seyretme.
müteaddit:
ço¤alan, çok, birçok,
türlü türlü, çeflitli, birden fazla.
pabuç:
ayakkab, kundura.
saniyen:
ikinci derecede, ikinci
olarak.
fiafiî:
fiafiî mezhebinden olan
kimse.
flahit:
flahitlik yapan, gördü¤ü ve-
ya bildi¤i fleyi mahkeme önünde
yemin ederek söyleyip davann
sonuçlanmasna yardm eden
kimse, flahit, tank.
fliddet-i iktisat:
iktisadn, tutum-
lulu¤un fliddeti.
talim:
bir ifli ö¤renmek veya alfl-
trmak için yaplan çalflma, alfl-
trma.
tarikat:
Allaha ulaflmak için, fley-
hin gözetiminde müridin takip
edece¤i terbiye usul ve yolu, se-
yir ü sülûk srasnda tutulan yol.
tedrîs:
okutma, ö¤retme, ders
verme.
tesbihat:
tesbihler, Cenab- Hak-
kn bütün noksan sfatlardan
uzak ve bütün kemal sfatlara sa-
hip oldu¤unu ifade eden sözler.
ulûm-i imaniye:
iman ilimleri,
imanla ilgili ilimler.
vilayet:
il.
zan:
zannetme, sanma, kesin ola-
rak bilmeksizin kuvvetli ihtimalle
hükmetme.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, kyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
ayet:
Kurânn her bir cümle-
si, Kurânn surelerini olufltu-
ran lâhî söz.
banknot:
kâ¤t para.
Barla:
Ispartann bir ilçesi.
Bediüzzaman Hazretlerinin
sekiz yl sürgün olarak kald¤
ve Risale-i Nurlarn büyük bir
ksmn telif etti¤i yer.
berekât:
bolluklar, bereket-
ler.
beyan:
anlatma, açk söyle-
me, bildirme, izah.
ekser:
pek çok, ço¤unluk.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk önce.
hakaik- âliye:
yüce gerçek-
ler, ulu hakikatler.
hakaik- imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl ve esas.
Hanefî:
mam- zam Ebu Ha-
nifenin mezhebinden olan.
Hanefî:
mam- zam Ebu Ha-
nifenin kurdu¤u dört büyük
ehl-i sünnet mezhebinden bi-
ri.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, bile,
dahi, hem de... manalarnda,
cümle bafllarnda kullanlan
edattr.
hazine:
zengin ve de¤erli
kaynak.