demifltir. Bunun içindir ki, yaplan o kadar gaddarâne zu-
lümler esnasnda bir tek hâdise meydana gelmemifl ve
Bediüzzaman Said Nursî, talebelerine daima sabr ve ta-
hammül ve yalnz iman ve slâmiyete çalflmay tavsiye
etmifltir. Ve bu gibi evhamlarn dinsizlik hesabna, mak-
sad- mahsusla husule getirildi¤ini herkes anlamfltr.
Bediüzzaman, yüz yirmi talebesiyle beraber 1935te
Eskiflehir A¤r Ceza Mahkemesine sevk ediliyor. Ani ya-
plan arafltrmalarla elde edilen bütün risale ve mektup-
lar meydanda oldu¤u hâlde, mahkûmiyetlerini intaç ede-
cek bir delile rast gelinememifl ve neticede kanaat-i vic-
daniye ile keyfî bir surette Said Nursîye on bir ay; ve on
befl arkadaflna da altflar ay ceza vererek, mütebaki ka-
lan yüz befl kifliyi beraat ettirmifltir. Hâlbuki isnat edilen
suç sabit olsayd, Bediüzzaman Said Nursînin idamna
ve arkadafllarnn da hiç olmazsa a¤r hapsine hükmedi-
lecekti. Nitekim, bu yersiz karara Bediüzzaman itiraz et-
mifl ve bu cezann bir beygir hrszna veya bir kz kaçr-
csna layk oldu¤unu belirterek, kendisinin ya beraatine
veya idamna veyahut yüz bir sene hapse mahkûmiyeti-
ne hükmedilmesini srarla istemifltir.
Burada, harika bir hâdiseyi nakletmeden geçemeyece-
¤iz. fiöyle ki:
Bediüzzaman hapiste iken, bir gün o zamann Eskifle-
hir müdde-i umumîsi Üstad çarflda görür. Hayret ve ta-
accüple ve vazifesine son verece¤i ihtaryla, hapishane
müdürüne:
TARHÇE- HAYATI
| 337
E
SKfiEHR
H
AYATI
gösterme, sözü söyleyene nispet
etme, bir söz ve haberin birisine
ait oldu¤unu belirtme.
itiraz:
bir mahkemenin görüfl ve
kararna karfl bir görüfl öne sürü-
lerek de¤ifltirilmesini isteme.
kanaat- vicdaniye:
vicdanî ka-
naat, vicdana ait fikir.
keyfî:
kanun ve nizama uygun
olmayarak, yol ve usûle aykr,
keyfe, arzuya, iste¤e ba¤l, keyif-
le ilgili.
lâyk:
uygun, yakflr, münasip.
mahkûmiyet:
hüküm giyme, hü-
kümlülük.
maksat- mahsus:
özel maksat,
özel gaye.
müddeiumumî:
savc.
nakl:
anlatma, söyleme, hikâye
etme.
netice:
sonuç.
nitekim:
nasl ki, gerçekten, haki-
katen.
sabr:
bafla gelen üzücü olaylara,
belâ ve âfetlere veya bir hakszl-
¤a katlanma, tahammül göstere-
rek Allaha tevekkül edip sknt-
lara gö¤üs germe.
sabit:
ispat edilmifl, ispatlanmfl.
sevk:
önüne katp sürme, öne,
ileri sürme, gönderme.
suret:
tarz, yol, gidifl.
taaccüp:
flaflma, hayret etme, fla-
flakalma.
tahammül:
zora dayanma, sab-
retme, sabr gösterme.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
tavsiye:
ö¤ütleme.
vazife:
ifl, memuriyet.
zulüm:
hakszlk, eziyet, cefa, ifl-
kence.
anî:
bir an içinde, hemen o
anda, derhal.
beraat:
aklanma.
beygir:
at, yük taflmak için
kullanlan at, i¤difl edilmifl at.
ceza:
suç, kusur, veya yanlfl
hareket sonunda tatbik edi-
len müeyyide.
daima:
her vakit, sürekli, her
zaman.
delil:
bir davay, meseleyi is-
pata yarayan fley, bürhan,
beyyine.
esna:
ara, aralk, sra, vakit,
zaman, hengâm.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular, esassz fleyler, kuruntu-
lar.
gaddarane:
zalimce, gaddar-
ca, merhametsizce, haincesi-
ne.
hâdise:
vaka, olay, ilk defa
olan, meydana çkan hâl.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
hârika:
ola¤anüstü.
husûl:
hasl olma, meydana
gelme, peydâ olma.
hüküm:
bir dâvann veya bir
meselenin tetkik edilmesin-
den sonra varlan karar.
srar:
ayak direme.
idam:
öldürme.
ihtar:
dikkatini çekme, ten-
bih, uyarma, uyar.
iman:
inanma, inanç, itikat,
tasdik.
intaç:
netice verme, sonuç
do¤urma, sonuçlanma, sebep
olma.
isnat:
bir fleyi bir kimseye ait