aramak lâzmdr. Sen dahi Cenab- Haktan bir intibah is-
te ki, senin fikrini Hakîm-i Zülcelâlin hesabna çevirsin,
o odunlara bir atefl verip nurlandrsn. Lüzumsuz maarif-i
fenniyen, kymettar maarif-i lâhiye hükmüne geçsin.
Zeki dostum,
Kalp çok arzu ederdi, ehl-i fenden, envar- imaniyeye
ve esrar- Kurâniyeye ifltiyak derecesinde ihtiyacn his-
setmek cihetinde Hulûsî Beye benzeyecek adamlar ileri
atlsn. Hem madem Sözler senin vicdannla konuflabilir-
ler; her bir Sözü, flahsmdan de¤il, belki Kurânn dellâ-
lndan sana bir mektuptur ve eczahane-i kudsiye-i
Kurâniyeden birer reçetedir farz et. Gaybubet içinde,
hâzrâne bir musahabe dairesini onlarla aç. Hem arzu et-
ti¤in vakit bana mektup yaz. Ben cevap vermesem de
gücenme. Çünkü, eskiden beri mektuplar pek az
yazarm. Hatta üç senedir kardeflimin çok mektuplarna
karfl bir tek cevap yazdm.
Said Nursî
* * *
Risale-i Nur tesvidinde çok hizmeti sebkat eden
temiz kalpli, ihlâsl bir hafz, müdakkik bir hoca
olan Hafz Halidin bir fkrasdr.
Risale-i Nurun müellifi Bediüzzaman, nadire-i cihan,
hadim-i Kurân Said Nursî (r.a.) hakknda hissiyatmdan
binden birini beyan ediyorum
:
arzu:
bir fleye karfl duyulan istek,
heves.
Bediüzzaman:
son devrin büyük
slâm alimi, müçtehit, allâme;
ça¤dafl Kurân tefsiri Risâle-i
Nurun yazar Said Nursî Hazret-
lerinin yaygn olarak bilinen ön
ad. Zamann, ça¤n eflsiz güzel-
li¤i anlamna gelmektedir.
beyan:
anlatma, açk söyleme,
bildirme, izah.
Cenab- Hak:
Allah; do¤ru, ger-
çek, Hakkn tâ kendisi olan, fleref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cihet:
yan, yön, taraf.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
eczahane-i kudsiye-i Kurâniye:
Kurân- Kerîmin kudsî eczanesi.
envar- imaniye:
iman nurlar,
imana ait parltlar.
esrar- Kurâniye:
Kurânn sr-
lar, Kurâna ait gizlilikler.
farz:
bir netice elde etmek için
ihtimalli veya gerçek olarak kab-
ul edilen bir tahminde bulunma,
sayma, tutma, bir hususu bir
davaya mevzu ve asl klma.
fikir:
düflünme, düflünce.
gaybubet:
kaybolma, yokluk, göz
önünde olmayfl, hazrda olmayp,
baflka yerde olma.
hafz:
Kurân- Kerîmi tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
Hakîm-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük sahibi olan ve her fleyi hik-
metle yaratan, Allah.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de... manalarnda, cümle bafl-
larnda kullanlan edattr.
hazrane:
karflsnda bulunup,
görürcesine.
hissiyat:
hisler, duygular.
hizmet:
bir u¤urda bir iflin yapl-
mas için çalflma, o ifl için gayret
gösterme, çabalama.
330 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka
bir karfllk beklemeksizin, srf
Allah rzas için yapma.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk
hâli, muhtaç olufl.
ifltiyak:
aflr isteme, çok fazla
arzu etme.
kalp:
insann manevî bün-
yesindeki hislerin ve duy-
gularn merkezi; gönül, dil.
kymettar:
kymetli, de¤erli,
pahal.
lâzm:
gerek, gerekli, lüzum-
lu.
maarif-i fenniye:
teknik
e¤itim (teknoloji).
maarif-i lâhîye:
lâhî bilgiler.
madem:
çünkü, için, de¤il mi
ki, ...den dolay, böyle ise,
hele.
musâhabe:
sohbet etme,
sohbet, söyleflme, konuflma,
görüflme.
müdakkik:
tetkik eden, in-
celeyen, arafltran, inceden
inceye arafltran, en ufak gizli
fleyleri gören.
nadire-i cihan:
dünyada en-
der, dünyada az bulunan.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
reçete:
bir hasta veya has-
talk için yazlan ilâç listesi.
sebkat:
geçme, ilerleme.
flahs:
insann kendi nefsi,
kendi varl¤, nefis, zat.
tesvid:
yaz ile karalama,
müsvedde yapma.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayr
flerden ayrt etmeye yardmc
olan ahlâkî duygu.