(Yirmi Sekizinci Mektuptan)
Yedinci Meselenin Hatimesidir
Sekiz inayet-i lâhiye suretinde gelen iflarat- gay-
biyeye dair gelen veya gelmek ihtimali olan evha-
m izale etmek ve bir srr- azîm-i inayeti beyan
etmeye dairdir.
fiu Hatime Dört Nüktedir.
BRNC NÜKTE
:
Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci
Meselesinde yedi sekiz küllî ve manevî inayat- lâhiye-
den hissetti¤imiz bir iflaret-i gaybiyeyi, Sekizinci nayet
namyla tevafukat tabiri altndaki nakflta o iflaratn cil-
vesini gördü¤ümüzü iddia etmifltik. Ve iddia ediyoruz ki,
bu yedi sekiz küllî inayatlar, o derece kuvvetli ve katîdir-
ler ki, her birisi tek baflyla o iflarat- gaybiyeyi ispat eder.
Farz- muhal olarak, bir ksm zayf görülse, hatta inkâr
edilse, o iflarat- gaybiyenin katiyetine halel vermez. O
sekiz inayat inkâr edemeyen, o iflarat inkâr edemez.
Fakat, tabakat- nâs muhtelif oldu¤u, hem kesretli taba-
ka olan tabaka-i avam, gözüne daha ziyade itimat etti¤i
için, o sekiz inayatn içinde en kuvvetlisi de¤il, belki en
zahirîsi tevafukat oldu¤undan -çendan ötekiler daha kuv-
vetli, fakat bu daha umumî oldu¤u için- ona gelen evha-
m def etmek maksadyla, bir muvazene nevinden, bir
hakikati beyan etmeye mecbur kaldm. fiöyle ki
:
beyan:
anlatma, açk söyleme,
bildirme, izah.
çendan:
gerçi, o kadar, her ne ka-
dar, pek o kadar.
dair:
belli bir fley hakknda olan,
alâkal, müteallik, ait, ilgili.
def:
ortadan kaldrma, yok etme,
giderme.
evham:
vehimler, zanlar, kuflku-
lar, esassz fleyler, kuruntular.
farz- muhal:
imkânsz farz et-
me, olmayacak bir fleyi olacak-
mfl gibi düflünme.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl ve esas.
halel:
bozukluk, eksiklik.
hatime:
son söz, bir eserin sonuç
ksm.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de... manalarnda, cümle baflla-
rnda kullanlan edattr.
iddia:
bir fikri srarla savunma.
ihtimal:
olabilirlik, bir fleyin ola-
bilmesi mümkün olma, gerçekle-
flebilirlik.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilikler,
yardmlar.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
inkâr:
reddetme, tanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
iflarat:
iflaretler, alâmetler, belirti-
ler.
iflaret-i gaybiye:
gaypla ilgili ifla-
ret; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafndan gayba ait ve-
rilen haberler, iflaret yolu ile yap-
lan açklamalar.
itimat:
dayanma, güvenme, em-
niyet etme.
izale:
ortadan kaldrma.
320 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
katî:
kesip atan, flüpheye ve
tereddüde mahal brakma-
yan, kesin, flüphesiz.
katiyet:
katîlik, kesinlik.
kesretli:
çoklu¤u olan, çok
fazla.
küllî:
çok, büyük, çok miktar-
da.
maksat:
kastedilen, istenilen
fley, varlmak istenen nokta,
niyet, meram.
manevî:
madde dfl olan,
maddî olmayan, manaya ait.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalmfl.
muvazene:
ölçü, kyas, mu-
kayese.
nam:
ad, isim.
srr- azîm-i inayet:
Cenab-
Allahn inayetinin, ihsannn,
iyili¤inin ihsanlarnn, insanlar
tarafndan akledilmeyen bü-
yük hikmeti.
suret:
biçim, görünüfl, klk,
kyafet.
tabaka:
topluluk, snf, zümre.
tabaka-i avam:
avam taba-
kas, halktan ilmi irfan kt
olanlarn tabakas, halk.
tabakat- nâs:
insan snflar,
insan katmanlar.
tabir:
ifade, söz.
tevafukat:
tevafuklar, uy-
gunluklar, raslantlar, birbirine
uygun gelifller.
umumî:
umuma ait, umumla
ilgili, herkesle alâkal, herkese
ait.
zahirî:
görünen, görünürdeki,
görünüflteki.
ziyade:
çok, fazla, artk.