Tarihçe-i Hayat - page 311

Bahusus lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardefl-
lerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri
olabilir. Hatta flöyle bir cemaatin flahs-› manevîsi bir ve-
lî-i kâmil hükmüne geçebilir; inayata mazhar olur.
‹flte ey kardefllerim ve ey hizmet-i Kur’ân’da arkadafl-
lar›m! Bir kal’ay› fetheden bir bölü¤ün çavufluna bütün
flerefi ve bütün ganimeti vermek, nas›l zulümdür, bir ha-
tad›r; öyle de, flahs-› manevînizin kuvvetiyle ve kalemle-
riniz ile hâs›l olan fütuhattaki inayat›, benim gibi bir bî-
çareye veremezsiniz! Elbette, böyle mübarek bir cemaat-
te, tevafukat-› gaybiyeden daha ziyade kuvvetli bir ifla-
ret-i gaybiye var; ve ben görüyorum, fakat herkese ve
umuma gösteremiyorum.
Üçüncü ‹flaret
Risale-i Nur eczalar›, bütün mühim hakaik-› imaniye
ve Kur’âniyeyi hatta en muannide karfl› dahi parlak bir
surette ispat›, çok kuvvetli bir iflaret-i gaybiye ve bir ina-
yet-i ‹lâhiyedir. Çünkü, hakaik-› imaniye ve Kur’âniye
içinde öyleleri var ki; en büyük bir dahî telâkki edilen ‹b-
ni Sina, fehminde aczini itiraf etmifl, “Ak›l buna yol bu-
lamaz” demifl. Onuncu Söz risalesi, o zat›n dehas›yla ye-
tiflemedi¤i hakaik›, avamlara da, çocuklara da bildiriyor.
Hem meselâ, s›rr-› kader ve cüz-i ihtiyarînin halli için,
koca Sa’d-› Taftazanî gibi bir allâme, k›rk elli sahifede,
meflhur
Mukaddemat-› ‹sna Afler
nam›yla telvih nam ki-
tab›nda ancak halletti¤i ve ancak havassa bildirdi¤i ayn›
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 311
B
ARLA
H
AYATI
hâs›l:
peyda olan, ç›kan, meyda-
na gelen, ortaya ç›kan, beliren.
hata:
yanl›fl, yanl›fll›k, galat.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için “üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de...” manalar›nda, cümle baflla-
r›nda kullan›lan edatt›r.
havas:
okumufllar, bilginler, âlim-
ler.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hizmeti.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilikler,
yard›mlar.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
iflaret-i gaybiye:
gaypla ilgili ifla-
ret; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar taraf›ndan gayba ait ve-
rilen haberler, iflaret yolu ile yap›-
lan aç›klamalar.
itiraf:
baflkalar›n›n bilmedi¤i gizli
bir kusurunu söyleme, kendisi
için iyi say›lmayacak bir hâli giz-
lemeyip söyleme.
mazhar:
nail olma, flereflenme,
kavuflma; nail olmufl, eriflmifl, ka-
vuflmufl.
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
meflhur:
tan›nm›fl, herkesin bildi-
¤i, flöhretli, ad› yayg›nl›k kazan-
m›fl, ünlü, naml›.
muannit:
inatç›, ayak direyen.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kutlu,
u¤urlu.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad, isim.
sahife:
sayfa.
samimî:
içten, candan, gönülden,
kalbî, menfaatsiz, riyas›z.
s›rr-› kader:
kader s›rr›, kaderin
hikmeti.
suret:
biçim, görünüfl, k›l›k, k›ya-
fet.
flahs-› manevî:
; belli bir kifli ol-
may›p bir cemaatten meydana
gelen manevî flah›s.
fleref:
onur, haysiyet.
telâkki:
kabul etme, alma.
telvih:
aç›klama, belli etme.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafll›k.
tevâfukât-› gaybiye:
gaybla ilgili
raslant›lar.
uhuvvet:
kardefllik.
umum:
herkes, bütün insanlar,
bütün halk.
veliyy-i kâmil:
kemale ermifl ev-
liya.
zat:
kifli, flah›s, fert.
ziyade:
çok, fazla, art›k.
zulüm:
ifli yerli yerince yapma-
ma, hak eden kimseye hakk›n›
vermeme, adalete ayk›r› davran-
ma, adaletsizlik.
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
allâme:
pek çok konuda ihti-
sas sahibi büyük bilgin, ilmî
seviyesi çok yüksek olan
âlim, üstad-› azam.
avam:
halk›n büyük k›sm›,
umum, herkes; “havas”›n z›d-
d›.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
bîçare:
çaresiz, zavall›, flaflk›n.
cemaat:
topluluk, bir yere
toplanm›fl insanlar, tak›m, bö-
lük.
ciddî:
gerçek, hakikat.
cüz-i ihtiyarî:
Cenab-› Hak ta-
raf›ndan insana verilen arzu
serbestli¤i; diledi¤i gibi hare-
ket edebilme kuvveti; cüz’î
irade.
çavufl:
çavufl, onbafl›dan son-
ra gelen ve görevi manga ko-
mutanl›¤› olan erbafl rütbesi.
dâhî:
son derece zeki, anla-
y›fll›, uyan›k, deha sahibi.
deha:
çok ak›ll›l›k, zekili¤in ve
anlay›fll›l›¤›n son derecesi.
ecza:
cüz’ler, parçalar, k›s›m-
lar.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
fehm:
anlama, anlay›fl, kavra-
y›fl, idrak, zekâ, ak›l.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
ganimet:
savaflta düflman-
dan ele geçirilen mal, para
veya esir.
hakaik:
hakikatler, do¤rular,
gerçekler.
hall:
çözme, çözülme, kar›fl›k
bir meselenin içinden ç›kma.
1...,301,302,303,304,305,306,307,308,309,310 312,313,314,315,316,317,318,319,320,321,...1390
Powered by FlippingBook