Bahusus lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardefl-
lerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri
olabilir. Hatta flöyle bir cemaatin flahs- manevîsi bir ve-
lî-i kâmil hükmüne geçebilir; inayata mazhar olur.
flte ey kardefllerim ve ey hizmet-i Kurânda arkadafl-
larm! Bir kalay fetheden bir bölü¤ün çavufluna bütün
flerefi ve bütün ganimeti vermek, nasl zulümdür, bir ha-
tadr; öyle de, flahs- manevînizin kuvvetiyle ve kalemle-
riniz ile hâsl olan fütuhattaki inayat, benim gibi bir bî-
çareye veremezsiniz! Elbette, böyle mübarek bir cemaat-
te, tevafukat- gaybiyeden daha ziyade kuvvetli bir ifla-
ret-i gaybiye var; ve ben görüyorum, fakat herkese ve
umuma gösteremiyorum.
Üçüncü flaret
Risale-i Nur eczalar, bütün mühim hakaik- imaniye
ve Kurâniyeyi hatta en muannide karfl dahi parlak bir
surette ispat, çok kuvvetli bir iflaret-i gaybiye ve bir ina-
yet-i lâhiyedir. Çünkü, hakaik- imaniye ve Kurâniye
içinde öyleleri var ki; en büyük bir dahî telâkki edilen b-
ni Sina, fehminde aczini itiraf etmifl, Akl buna yol bu-
lamaz demifl. Onuncu Söz risalesi, o zatn dehasyla ye-
tiflemedi¤i hakaik, avamlara da, çocuklara da bildiriyor.
Hem meselâ, srr- kader ve cüz-i ihtiyarînin halli için,
koca Sad- Taftazanî gibi bir allâme, krk elli sahifede,
meflhur
Mukaddemat- sna Afler
namyla telvih nam ki-
tabnda ancak halletti¤i ve ancak havassa bildirdi¤i ayn
TARHÇE- HAYATI
| 311
B
ARLA
H
AYATI
hâsl:
peyda olan, çkan, meyda-
na gelen, ortaya çkan, beliren.
hata:
yanlfl, yanlfllk, galat.
hatta:
manaya kuvvet vermek
için üstelik, fazla olarak, bundan
baflka, kadar, bile, dahi, hem
de... manalarnda, cümle baflla-
rnda kullanlan edattr.
havas:
okumufllar, bilginler, âlim-
ler.
hizmet-i Kurân:
Kurân hizmeti.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilikler,
yardmlar.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
iflaret-i gaybiye:
gaypla ilgili ifla-
ret; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafndan gayba ait ve-
rilen haberler, iflaret yolu ile yap-
lan açklamalar.
itiraf:
baflkalarnn bilmedi¤i gizli
bir kusurunu söyleme, kendisi
için iyi saylmayacak bir hâli giz-
lemeyip söyleme.
mazhar:
nail olma, flereflenme,
kavuflma; nail olmufl, eriflmifl, ka-
vuflmufl.
meselâ:
misal olarak, flunun gibi,
söz gelifli, faraza.
meflhur:
tannmfl, herkesin bildi-
¤i, flöhretli, ad yaygnlk kazan-
mfl, ünlü, naml.
muannit:
inatç, ayak direyen.
mübarek:
hayrl, mutlu, kutlu,
u¤urlu.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad, isim.
sahife:
sayfa.
samimî:
içten, candan, gönülden,
kalbî, menfaatsiz, riyasz.
srr- kader:
kader srr, kaderin
hikmeti.
suret:
biçim, görünüfl, klk, kya-
fet.
flahs- manevî:
; belli bir kifli ol-
mayp bir cemaatten meydana
gelen manevî flahs.
fleref:
onur, haysiyet.
telâkki:
kabul etme, alma.
telvih:
açklama, belli etme.
tesanüt:
dayanflma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafllk.
tevâfukât- gaybiye:
gaybla ilgili
raslantlar.
uhuvvet:
kardefllik.
umum:
herkes, bütün insanlar,
bütün halk.
veliyy-i kâmil:
kemale ermifl ev-
liya.
zat:
kifli, flahs, fert.
ziyade:
çok, fazla, artk.
zulüm:
ifli yerli yerince yapma-
ma, hak eden kimseye hakkn
vermeme, adalete aykr davran-
ma, adaletsizlik.
acz:
zayflk, güçsüzlük.
allâme:
pek çok konuda ihti-
sas sahibi büyük bilgin, ilmî
seviyesi çok yüksek olan
âlim, üstad- azam.
avam:
halkn büyük ksm,
umum, herkes; havasn zd-
d.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
bîçare:
çaresiz, zavall, flaflkn.
cemaat:
topluluk, bir yere
toplanmfl insanlar, takm, bö-
lük.
ciddî:
gerçek, hakikat.
cüz-i ihtiyarî:
Cenab- Hak ta-
rafndan insana verilen arzu
serbestli¤i; diledi¤i gibi hare-
ket edebilme kuvveti; cüzî
irade.
çavufl:
çavufl, onbafldan son-
ra gelen ve görevi manga ko-
mutanl¤ olan erbafl rütbesi.
dâhî:
son derece zeki, anla-
yfll, uyank, deha sahibi.
deha:
çok aklllk, zekili¤in ve
anlayflll¤n son derecesi.
ecza:
cüzler, parçalar, ksm-
lar.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
fehm:
anlama, anlayfl, kavra-
yfl, idrak, zekâ, akl.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
ganimet:
savaflta düflman-
dan ele geçirilen mal, para
veya esir.
hakaik:
hakikatler, do¤rular,
gerçekler.
hall:
çözme, çözülme, karflk
bir meselenin içinden çkma.