BEfiNC SEBEP
:
Çok zaman evvel bir ehl-i velâyetten
iflittim ki, o zat, eski velîlerin gaybî iflaretlerinden istihraç
etmifl ve kanaati gelmifl ki, fiark tarafndan bir nur zu-
hur edecek, bidalar zulümatn da¤tacak. Ben, böyle
bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat,
çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazr
etmek lâzm gelir. Ve anladk ki, bu hizmetimizle o nura-
nî zatlara zemin ihzar ediyoruz.
Madem kendimize ait de¤il; elbette Sözler namndaki
nurlara ait olan inayat- lâhiyeyi beyan etmekte medar-
fahir ve gurur olamaz; belki medar- hamd ve flükür ve
tahdis-i nimet olur.
ALTINCI SEBEP
:
Sözlerin telifi vastasyla Kurâna
hizmetimize bir mükâfat- acile ve bir vasta-i teflvik olan
inayat- Rabbaniye, bir muvaffakyettir. Muvaffakyet ise
izhar edilir.
Muvaffakyetten geçse, olsa olsa bir ikram- lâhî olur.
kram- lâhî ise, izhar bir flükr-i manevîdir.
Ondan dahi geçse, olsa olsa hiç ihtiyarmz karflma-
dan bir keramet-i Kurâniye olur; biz mazhar olmufluz.
Bu nevi ihtiyarsz ve habersiz gelen bir kerametin izhar,
zararszdr.
E¤er adî keramatn fevkine çksa, o vakit olsa olsa
Kurânn icaz- manevîsinin fluleleri olur. Madem icaz
izhar edilir; elbette icaza yardm edenin dahi izhar icaz
TARHÇE- HAYATI
| 307
B
ARLA
H
AYATI
keramet-i Kurâniye:
Kurânn
kerameti.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
madem:
çünkü, için, de¤il mi ki,
...den dolay, böyle ise, hele.
mazhar:
nail olma, flereflenme,
kavuflma; nail olmufl, eriflmifl, ka-
vuflmufl.
muvaffakyet:
Allahn yardmy-
la baflarl olma, muvaffak olma,
baflarma.
mükâfat- âcile:
âcil, peflin, acele
bir mükâfat.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk, zi-
ya, flk, flule.
nuranî:
nurlu, flkl, parlak, mü-
nevver.
fiark:
do¤u yönünde yer alan yer-
ler, do¤u bölgeleri.
flule:
flk.
flükr-i manevî:
insann duygu ve
azalaryla etti¤i flükür, manevî flü-
kür.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
vasta:
araclk.
vasta-i teflvik:
teflvik vastas,
teflvik etme vastas.
velî:
Allahn sevgisine, himayesi-
ne kavuflmufl, ermifl kimseler, Al-
lah dostu, evliya.
zat:
kifli, flahs, fert.
zemin:
yer.
zuhur:
görünme, meydana çk-
ma.
zulümat:
karanlklar.
adî:
alfllmfl olan, her zaman-
ki gibi, fevkalâde olmayan.
beyan:
anlatma, açk söyle-
me, bildirme, izah.
bida:
dinin aslna uymayan
adet ve uygulamalar.
ehl-i velâyet:
velî olanlar;
erenler, Allahn dostlu¤unu
kazananlar, velîlik sfatn ta-
flyanlar.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
fevk:
üst, üst taraf, yukar,
üzeri.
gaybî:
gayba ait, göze görün-
meyenlere ait, gaypla ilgili,
hazrda olmayan.
hizmet:
bir u¤urda bir iflin ya-
plmas için çalflma, o ifl için
gayret gösterme, çabalama.
icaz:
mucize gösterme, kim-
senin yapamayaca¤ fleyleri
yapma.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ihzar:
hasrlama.
ikram- lâhî:
Allahn ikram
ve ihsan.
inayet-i Rabbanîye:
Allahn
mahlûkatn terbiye, tedbir ve
idaresinde onlara yapmfl ol-
du¤u lütuflar, himayeler, yar-
dmlar.
intizar:
bekleme, gözleme.
istihraç:
bir fleyden bir fley ç-
karma, sonuç çkarma, mana
çkarma.
kanaat:
görüfl, fikir.
keramat:
kerametler, ermifl-
lerin, velîlerin ola¤an üstü
sözleri ve hâlleri.