Ezcümle, Mucizat- Ahmediye Mektubatnda, Üçüncü
flaretinden tâ On Sekizinci flaretine kadar altmfl sahife,
habersiz, bilmeyerek bir müstensihin nüshasnda iki
sahife müstesna olmak üzere mütebaki bütün sahifeler-
de kemal-i muvazenetle, iki yüzden ziyade Resul-i Ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâm kelimeleri birbirine bak-
yorlar. Kim insaf ile iki sahifeye dikkat etse, tesadüf ol-
mad¤n tasdik edecek. Hâlbuki tesadüf, olsa olsa bir sa-
hifede kesretli emsal kelimeleri bulunsa, yar yarya teva-
fuk olur, ancak bir iki sahifede tamamen tevafuk edebi-
lir. O hâlde böyle umum sahifelerde Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm kelimesi, iki olsun, üç olsun,
dört olsun veya daha ziyade olsun, kemal-i mizan ile bir-
birinin yüzüne baksa; elbette tesadüf olmas mümkün de-
¤ildir. Hem sekiz ayr ayr müstensihin bozamad¤ bir te-
vafukun, kuvvetli bir iflaret-i gaybiye, içinde oldu¤unu
gösterir.
Nasl ki ehl-i belâgatin kitaplarnda, belâgatin dereca-
t bulundu¤u hâlde; Kurân- Hakîmdeki belâgat, dere-
ce-i icaza çkmfl. Kimsenin haddi de¤il ki, ona yetiflsin.
Öyle de, Mucizat- Ahmediyenin bir âyinesi olan On
Dokuzuncu Mektup ve mucizat- Kurâniyenin bir tercü-
man olan Yirmi Beflinci Söz ve Kurânn bir nevi tefsi-
ri olan Risale-i Nur eczalarnda tevafukat, umum kitapla-
rn fevkinde bir derece-i garabet gösteriyor. Ve ondan
anlafllyor ki, mucizat- Kurâniye ve mucizat- Ahmedi-
yenin bir nevi kerametidir ki, o âyinelerde tecelli ve te-
messül ediyor.
TARHÇE- HAYATI
| 309
B
ARLA
H
AYATI
hit imamlar tarafndan gayba ait
verilen haberler, iflaret yolu ile
yaplan açklamalar.
kemal-i mizan:
ölçünün tam ve
kusursuz oluflu, tam ölçü, mü-
kemmel ölçü.
kemal-i muvazenet:
dengenin
ve ölçünün kusursuzlu¤u, mü-
kemmel derecede ölçülü ve den-
geli olma.
keramet:
Allahn velî kullarnda
görülen ola¤anüstü hâller veya
tabiatüstü hâdiseler.
kesretli:
çoklu¤u olan, çok fazla.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve su-
resinde saysz hikmet ve fayda-
lar bulunan Kurân.
mucizat- Ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin (a.s.m.) gösterdi¤i
mucizeler.
mucizat- Kurâniye:
Kurânn
mucizeleri.
mümkün:
mümkün, olabilir, im-
kân dahilinde, kabil.
müstensih:
istinsah eden, bir ya-
znn suretini, kopyasn çkaran,
yazl bir metnin suretini çkara-
rak ço¤altan, kopya eden.
müstesna:
ayr tutularak, hariç,
ayrk.
mütebâkî:
bâkî kalan, geri kalan,
geriye kalan, artan, küsur.
nüsha:
bir kitaptan veya yazl bir
fleyden çkarlan suret.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (a.s.m.).
sahife:
sayfa.
tamamen:
büsbütün.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme,
do¤rulama, gerçekli¤ini kabul et-
me.
tecelli:
açlp belirme, açkça or-
taya çkma, aydnlanma.
tefsîr:
Kurânn mana bakmn-
dan izah, Kurânn flerhi.
temessül:
bir flekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
tercüman:
tercüme eden, baflka
bir dilde yazlmfl veya söylenmifl
bir fleyi yine baflka dile çeviren,
çevirici, dilmaç.
tesadüf:
rastgelme, rastlant; ön-
ceden bilinmeyeni, hesaplanma-
yan karfllaflma.
tevafuk:
uyma, uygun gelme,
uygunluk, rastlamak, münasebet,
birbirine denk gelme.
ziyade:
çok, fazla, artk.
Aleyhissalâtü Vesselâm:
Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun, anlamnda Peygamberi-
miz
Hz.
Muhammedin
(a.s.m.)ismini duyunca söy-
lenmesi sünnet olan dua.
âyine:
ayna, mirat.
belâgat:
sözün düzgün, ku-
sursuz, yerinde ve hâlin ve
makamn icabna göre söy-
lenmesini ö¤reten ilmin ad,
edebiyat kaideleri ile ilgili
ilim.
derecat:
dereceler, basamak-
lar, kademeler, yükseklikler,
mertebeler.
derece-i garabet:
hayret ve-
ricilik derecesi, gariplik dere-
cesi.
derece-i icaz:
mucizelik de-
recesi.
ecza:
cüzler, parçalar, ksm-
lar.
ehl-i belâgat:
güzel, kusursuz
söz söyleyenler, edipler, ede-
biyatçlar.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
emsal:
efl, benzer.
ezcümle:
belli bafll, bafllca,
özellikle, bu cümleden olarak,
bu da, bu babdan.
fevk:
üst, üst taraf, yukar,
üzeri.
had:
yetki.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
insaf:
adaleti ve hakk düflü-
nerek davranma.
iflaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
iflaret; Hz. Peygamber, müçte-