Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesi
W
1
n
¿ƒo
©n
ªr
é
n
j
És
ªp
e l
ôr
«n
N n
ƒo
g Gƒo
Mn
ôr
Øn
«r
?n
a n
?p
dn
òp
Ñn
a /
¬p
àn
ªr
Mn
ôp
H n
h $G p
?r
°†n
Øp
H r
?o
b
fiu Mesele Yedi ‹flarettir.
Evvelâ tahdis-i nimet suretinde birkaç s›rr-› inayeti iz-
har eden Yedi Sebebi beyan ederiz
:
B‹R‹NC‹ SEBEP
:
Eski Harb-i Umumîden evvel ve eva-
ilinde, bir vak›a-i sad›kada görüyorum ki, Ararat Da¤›
denilen meflhur A¤r› Da¤›n›n alt›nday›m. Birden o da¤,
müthifl infilâk etti. Da¤lar gibi parçalar›, dünyan›n her ta-
raf›na da¤›tt›. O dehflet içinde bakt›m ki, merhum vali-
dem yan›mdad›r. Dedim
:
“Ana korkma! Cenab-› Hakk›n
emridir; O Rahîm’dir ve Hakîm’dir.” Birden o hâlette
iken, bakt›m ki mühim bir zat, bana amirâne diyor ki
:
“‹’caz-› Kur’ân’› beyan et.” Uyand›m; anlad›m ki, bir bü-
yük infilâk olacak. O infilâk ve ink›lâptan sonra, Kur’ân
etraf›ndaki surlar k›r›lacak. Do¤rudan do¤ruya Kur’ân,
kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edi-
lecek; i’caz›, onun çelik bir z›rh› olacak. Ve flu i’caz›n bir
nev’ini flu zamanda izhar›na, haddimin fevkinde olarak,
benim gibi bir adam namzet olacak ve namzet oldu¤umu
anlad›m.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 303
B
ARLA
H
AYATI
hikmet sahibi Allah.
hâlet:
hâl, suret, keyfiyet.
hücûm:
sald›rma, hamle ile ileri
at›lmak.
i’caz:
mu’cize gösterme, kimse-
nin yapamayaca¤› fleyleri yapma.
infilâk:
patlama, fliddetli patlama.
ink›lâp:
bir hâlden di¤er hâle geç-
me, hâl de¤ifltirme, de¤iflim, dö-
nüflüm.
izhar:
a盤a vurma, meydana ç›-
karma, aflikâr etme.
lütuf:
iyi muamele, iyilik, iyi, yu-
muflak, dostça davran›fl.
merhum:
rahmete kavuflmufl, öl-
müfl, ölü.
meflhur:
tan›nm›fl, herkesin bildi-
¤i, flöhretli, ad› yayg›nl›k kazan-
m›fl, ünlü, naml›.
müdafaa:
savunma.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müthifl:
dehflet veren, ürküten,
korkutan, dehfletli, korkunç.
namzet:
bir fleyi yapmaya aday.
Rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen, ko-
ruyan, ac›yan Allah.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme,
esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-
terme.
s›rr-› inayet:
çok cömert olan Al-
lah’›n ihsanlar›n›n, yard›m ve lut-
funun s›rr›.
suret:
biçim, görünüfl, k›l›k, k›ya-
fet.
tahdîs-i nimet:
‹lâhî nimeti flük-
rederek anlatma, Cenab-› Hakka
karfl› flükrünü eda etme ve teflek-
kür etme maksad›yla nail oldu¤u
nimeti anma, onunla sevincini ve
flükrünü bildirme, verilen nimeti
izhar etme.
vak›a-i sad›ka:
sad›k olay, do¤ru-
lu¤u flüphesiz hâdise, olay.
valide:
ana, anne.
zat:
kifli, flah›s, fert.
z›rh:
savafllarda ok, k›l›ç, süngü
gib silâhlardan korunmak için gi-
yilen, demir ve tel levhalardan
yap›lm›fl giysi.
1.
De ki, ancak Allah'›n lütfuyla ve rahmetiyle ferahlans›nlar. Bu, onlar›n dünyada toplay›p
durduklar›ndan daha hay›rl›d›r. (Yunus Suresi: 58.)
amirâne:
emrederek, emre-
der gibi, emredercesine,
amirmifl gibi.
beyan:
anlatma, aç›k söyle-
me, bildirme, izah.
Cenab-› Hak:
Allah; do¤ru,
gerçek, Hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve azamet sahibi
yüce Allah.
dehflet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
emir:
ifl buyurma, buyruk,
buyrultu (a¤›zdan veya yaz›
ile.
Eski Harb-i Umumî:
1914-
1918 y›llar› aras›nda cereyan
eden Birinci Dünya Savafl›.
evail:
ilk vakitler, evvel za-
manlar, eski, geçmifl zaman-
lar, iptidalar, önceler, bafllan-
g›çlar, [z›dd› “evahir”].
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
evvelâ:
birinci olarak, her
fleyden önce, ilk önce.
fevk:
üst, üst taraf, yukar›,
üzeri.
had:
s›n›r.
Hakîm:
her fleyi bir maksatla
uygun ve hikmetle yaratan,