Hatime
Kendimce cây- hayret ve medar- flükran bir taarruz:
Bu fevkalâde enaniyetli ehl-i dünyann enaniyet iflinde
o kadar hassasiyet var ki, e¤er fluuren olsa idi, keramet
derecesinde veyahut büyük bir deha derecesinde bir mu-
amele olurdu. O muamele de fludur
:
Kendi nefsim ve aklm bende hissetmedikleri bir par-
ça riyakârane enaniyet vaziyetini, onlar enaniyetlerinin
hassasiyet mizanyla hissediyorlar gibi, fliddetli bir suret-
te, ben hissetmedi¤im enaniyetimin karflsna çkyorlar.
Bu sekiz dokuz senede, sekiz dokuz defa tecrübem var
ki, onlarn zalimâne bana karfl muamelelerinin vukuun-
dan sonra, kader-i lâhîyi düflünüp, Ne için bunlar ba-
na musallat etti? diye nefsimin desiselerini aryordum.
Her defada, ya nefsim fluursuz olarak enaniyete ftrî
meyletmifl veyahut bilerek beni aldatmfl, anlyorum. O
vakit, kader-i lâhî, o zalimlerin zulmü içerisinde hakkm-
da adalet etmifl derdim.
Ezcümle, bu yazn arkadafllarm güzel bir ata beni bin-
dirdiler. Bir seyrangâha gittim. fiuursuz olarak, nefsimde
hodfüruflâne bir keyif arzusu uyanmakla, ehl-i dünya öy-
le fliddetli o arzumun karflsna çktlar ki, yalnz o gizli ar-
zuyu de¤il, belki çok ifltihalarm kestiler. Hatta, ezcüm-
le, bu defa Ramazandan sonra, eski zamanda gayet
TARHÇE- HAYATI
| 295
B
ARLA
H
AYATI
keyif:
zevk, e¤lence.
medar- flükran:
flükrü gerek-
tiren, flükre sebep.
meyil:
bir tarafa do¤ru yönelme.
mizan:
ölçü.
muamele:
davranma, davranfl,
birine karfl her hangi bir dav-
ranflta bulunma.
musallat:
fazlasyla üzerine
giden, rahatsz eden, aflr dere-
cede sataflan, sk sk rahatszlk
veren.
nefis:
kötü vasflar, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri kam-
çlayp hayrl ifllerden alkoyan
güç.
riyakârane:
riyakâr olana yakflr
flekilde, riyakârca, riyakârlkla,
ikiyüzlülükle.
seyrangâh:
seyir yeri, e¤lence ve
gezme yeri.
suret:
biçim, görünüfl, klk,
kyafet.
fluur:
bir fleyi anlama, tanma ve
kavrama gücü; anlayfl, idrak.
fluuren:
fluur ile, fluur olarak.
taarruz:
düflman kuvvetlerini
geriletmek, kaçrtmak için
yaplan saldr, hücum.
tecrübe:
deneyim, snama, snav,
imtihan.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
vuku:
olma, meydana gelme, or-
taya çkma, olufl.
zalim:
zulmeden, hakszlk eden,
acmasz ve haksz davranan.
zalimane:
zalim olana yakflr
flekilde, zulmeder surette, zalim-
ce.
zulüm:
hakszlk, eziyet, cefa, ifl-
kence.
adalet:
her hak sahibine hak-
knn tam ve eksiksiz veril-
mesi, hakkaniyet, âdillik.
arzu:
bir fleye karfl duyulan
istek, heves.
belki:
hatta.
cây- hayret:
hayret edilecek
yer veya fley, hayrete de¤er.
deha:
çok aklllk, zekili¤in ve
anlayflll¤n son derecesi.
desise:
hile, oyun, aldatmaca,
düzen, entrika, dolap.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l,
dünya adam, ahireti düflün-
meyen.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
ezcümle:
belli bafll, bafllca,
özellikle, bu cümleden olarak,
bu da, bu babdan.
fevkalâde:
alfllmfltan farkl,
ola¤anüstü, normalin üstün-
de.
ftrî:
tabiî, yaratlfltaki,
do¤ufltan olan.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hassasiyet:
ihtimamllk, dik-
katlilik.
hatime:
son söz, bir eserin
sonuç ksm.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, bile,
dahi, hem de... manalarnda,
cümle bafllarnda kullanlan
edattr.
ifltiha:
istek, fazla istek, arzu.
kader-i lâhî:
lâhî kader, Al-
lahn kader kanunu.
keramet:
ermiflçesine
yaplan ifl, hareket veya söy-
lenen söz, fikir.