büyük, kudsî bir imam›n bize karfl› gaybî kerametiyle il-
tifat›ndan sonra kardefllerimin takva ve ihlâslar› ve
ziyaretçilerin hürmet ve hüsnüzanlar› içinde –ben bilme-
yerek– nefsim müftehirâne, güya müteflekkirâne perde-
si alt›nda riyakârâne bir enaniyet vaziyetini almak istedi.
Birden bu ehl-i dünyan›n hadsiz hassasiyetle ve hatta ri-
yakârl›¤›n zerrelerini de hissedebilir bir tarzda, birden
bana ilifltiler. Ben Cenab-› Hakka flükrediyorum ki, bun-
lar›n zulmü bana bir vas›ta-i ihlâs oldu.
@ p
Ú/
WÉn
«°s
ûdG p
äGn
õn
ªn
g r
øp
e n
?p
H o
Pƒo
Yn
G u
Ün
Q r
?o
bn
h
1
p
¿o
hôo
°†r
ën
j r
¿n
G u
Ün
Q n
?p
H o
Pƒo
Yn
Gn
h
r
ßn
Ør
MGn
h »/
ær
¶n
Ør
M p
G @ n
Ú/
¶p
aÉn
?r
G n
ôr
«n
NÉn
j o
ß«/
Øn
M Én
j o
ßp
aÉn
M Én
j -n
G
p
¿Én
°ùr
fp
’r
Gn
h u
øp
÷r
G u
ôn
°T r
øp
en
h @ p
¿Én
£r
«°s
ûdGn
h p
¢ùr
Øs
ædG u
ôn
°T r
øp
e ?/
FÉn
?n
ao
Q
2
n
Ú/
e'
G n
Ú/
e'
G n
Ú/
e'
G p
¿Én
«r
¨t
£dG p
?r
gn
Gn
h p
án
dn
Ó°s
†dG p
?r
gn
G p
q
ôn
°T r
øp
en
h
3
o
º«/
µ`n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G B É '
æn
àr
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G B É '
æn
d n
ºr
?p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ
°o
S
®
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kab-
ul eyle!” anlam›nda duan›n
sonunda söylenir.
Cenab-› Hak:
Allah; do¤ru, ger-
çek, Hakk›n tâ kendisi olan, fleref
ve azamet sahibi yüce Allah.
ehl-i dalâlet ve tu¤yan:
sap›k ve
azg›n kimseler.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›, dün-
ya adam›, ahireti düflünmeyen.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
gaybî:
gayba ait, göze görün-
meyenlere ait, gaypla ilgili, haz›r-
da olmayan.
güya:
sanki, sözde.
had:
s›n›r.
hassasiyet:
ihtimaml›l›k, dikkat-
lilik.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›l›fl-
taki ‹lâhî gaye.
hürmet:
sayg›.
hüsnüzan:
iyi zan, güzel kanaat.
ihlâs:
bir ifli, bir ameli, baflka bir
karfl›l›k beklemeksizin, s›rf Allah
r›zas› için yapma.
iltifat:
güler yüzle muamele,
nazik davranma, gönlü hofl etme,
teveccüh etme, iyilik etme.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
muhafaza:
koruma, saklama, h›f-
zetme.
müftehirâne:
iftiharla, iftihar
ederek, övünerek, gururlu bir
flekilde.
müteflekkirâne:
müteflekkir
olarak, teflekkürle, iyilik bilirlikle,
iyili¤e karfl› nazik davran›flla.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri kam-
ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
noksan:
eksiklik, azl›k, tam ol-
may›fl.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat› ›slah ve ter-
biye eden Allah.
riyakârane:
riyakâr olana yak›fl›r
flekilde, riyakârca, riyakârl›kla,
ikiyüzlülükle.
fler:
kötülük.
flükür:
nimet ve iyili¤in sahibini
tan›ma ve ona karfl› minnet duy-
ma.
takva:
Allah’tan korkma, Allah
korkusuyla dinin yasak etti¤i fley-
lerden kaç›nma, Allah’›n emir-
lerini tutup azab›ndan korunma,
Allah’›n yasaklar›ndan kaç›nmada
azamî titizlik gösterme.
tarz:
biçim, flekil, suret.
tenzih:
Allah’› flan›na lây›k ol-
mayan fleylerden, her türlü eksik
ve noksandan uzak ve yüce tut-
1.
De ki: "Ey Rabbim, fleytanlar›n vesveselerinden Sana s›¤›n›r›m. • Onlar›n yan›mda bulun-
malar›ndan da, yâ Rabbi, Sana s›¤›n›r›m." (Mü'minun Suresi: 97-98.)
2.
Ey koruyan, ey koruyucular›n en hay›rl›s› olan Allah'›m! Beni ve arkadafllar›m› nefis ve fley-
tan›n flerrinden, ehl-i dalâlet ve tu¤yan›n flerrinden muhafaza eyle. Âmin, âmin, âmin.
3.
Seni her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim
bilgimiz yoktur. fiüphesiz Alîm (herfleyi hakk›yla bilen) ve Hakîm (her ifli hikmetle yapan)
ancak sensin. (Bakara Suresi: 32.)
296 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
ma, münezzeh sayma.
vas›ta-i ihlâs:
ihlâs vas›tas›,
ihlâs› kazand›ran vas›ta.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
vesvese:
flüphe, iflkil, kurun-
tu, tereddüt; kalbe gelen as›l-
s›z kötü ve sinsi düflünce.
yâ Rabbi:
ey Rabbim, ey Al-
lah’›m.
zerre:
pek ufak parça, en
küçük parça, çok küçük par-
ça.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa,
iflkence.