muvakkaten taknyorum. Zannederim, ehl-i dünyann ka-
nunlarnn haddi yoktur ki, bu noktalara karfl çkabilsin!
CÂY-I HAYRET BR TARZ-I MUAMELE
Malûmdur ki, her yerde ehl-i maarif, marifet ve ilim
noktasnda muhakeme eder. Nerede ve kimde marifet ve
ilmi görse, meslek itibaryla ona karfl bir dostluk ve bir
hürmet besler. Hatta düflman bir hükûmetin bir profesö-
rü bu memlekete gelse, ehl-i maarif, onun ilim ve mari-
fetine hürmeten onu ziyaret ederler ve ona hürmet eder-
ler.
Hâlbuki ngilizin en yüksek meclis-i ilmiyesinin, Mefli-
hat- slâmiyeden sordu¤u alt sualin cevabn alt yüz ke-
lime ile Meflihat- slâmiyeden istedikleri zaman, bura
maarifinin hürmetsizli¤ine u¤rayan bir ehl-i marifet, o al-
t suale alt kelime ile, mazhar- takdir olmufl bir cevap
veren ve ecnebilerin en mühim ve hükemalarn en esasl
düsturlarna hakikî ilim ve marifetle muaraza edip gale-
be çalan ve Kurândan ald¤ kuvvet-i marifet ve ilme is-
tinaden Avrupa feylesoflarna meydan okuyan ve hürri-
yetten alt ay evvel stanbulda hem ulemay ve hem de
mekteplileri münazaraya davet edip kendisi hiç sual sor-
madan suallerine noksansz olarak do¤ru cevap veren
(HAfiYE)
ve bütün hayatn bu milletin saadetine hasreden
TARHÇE- HAYATI
| 293
B
ARLA
H
AYATI
lar.
hükümet:
yönetim.
hürmet:
sayg.
hürmeten:
hürmet olsun diye;
hürmet, sayg ve ikram mak-
sadyla.
hürriyet:
1908 de II. Meflrutiyetin
ilân ile birlikte gerçekleflen yeni
sistemin halk arasndaki ad.
ilim:
bilme, bilifl, bilgi; bir fleyin
do¤rusunu bilme.
istinaden:
istinat ederek, daya-
narak, güvenerek, delil kabul
ederek.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kuvvet-i marifet ve ilim:
ilim ve
marifet kuvveti.
malûm:
bilinen, belli, belirsiz ol-
mayan.
marifet:
bilgi.
mazhar- takdir:
be¤enilmifl,
de¤eri anlafllmfl, takdir edilmifl.
mektep:
e¤itim ve ö¤retim kuru-
luflu, ilim ve irfan ö¤renilen yer,
okul.
memleket:
bir devletin topra¤,
ülke, yurt, vatan, diyar.
Meflihat- slâmiye:
slâmî ifllerin
ilmî meseleleri ile u¤raflan devlet
dairesi, fieyhülislâmlk makam.
muaraza:
birbirine karfl gelme.
muhakeme:
düflünme, akl
yürütme, akl yürütüp do¤ru bir
netice elde edebilme, bir konuyu
akl süzgecinden geçirme, tartma,
de¤erlendirme.
muvakkaten:
geçici olarak, az bir
zaman için.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münazara:
bir konu üzerinde
belli kurallara uyularak yaplan
tartflma.
noksan:
eksik.
saadet:
mutluluk, kutluluk, bah-
tiyarlk, mesut olma.
sual:
soru.
tarz- muamele:
muamele flekli,
davranfl tarz.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
ziyaret:
görmeye gitme, bir yeri
veya kimseyi görmeye gitme.
HAfiYE
:
Yeni Said diyor ki
:
fiu makamda Eski Said'in iftiharkârane söy-
ledi¤i flu sözlere ben ifltirak etmiyorum. Bu risalede sözü ona verdi¤im
için susturamyorum. Enaniyetlilere karfl bir parça enaniyetini göstersin
diye sükût ediyorum.
cây- hayret:
hayret edilecek
yer veya fley, hayrete de¤er.
davet:
ça¤rma, ça¤r.
düstur:
kanun, kaide, kural,
prensip, esas.
ecnebi:
baflka milletten olan.
ecnebi:
yabanc, garip, alfl-
mamfl.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l,
dünya adam, ahireti düflün-
meyen.
ehl-i maarif:
ilim, irfan sahip-
leri, bilgili ve kültürlü kifliler.
ehl-i marifet:
bilim, hüner ve
sanat sahibi kifliler; usta ve
mahir olanlar.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
feylesof:
felsefe ile u¤raflan,
filozof.
galebe:
galip gelme, yenme,
üstünlük.
had:
yetki.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
hasr:
yalnz bir fleye mahsus
klma, yalnz bir fleye kullan-
ma.
hafliye:
bir kitabn say-
falarnn kenarna veya altna
yazlan açklayc yaz, der-
kenar.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, bile,
dahi, hem de... manalarnda,
cümle bafllarnda kullanlan
edattr.
hükema:
âlimler, çok bilgili
kimseler, feylesoflar, filozof-