karflmad¤n hâlde, nedendir ki, her frsatta onlar senin
ahiretine karflyorlar? Hâlbuki hiçbir hükûmetin kanunu,
târiküd-dünya ve münzevilere karflmyor.
Elcevap
: Yeni Saidin bu suale karfl cevab sükûttur.
Yeni Said, Benim cevabm kader-i lâhî versin der. Bu-
nunla beraber, mecburiyetle, emaneten istiare etti¤i Eski
Saidin kafas diyor ki: Bu suale cevap verecek, Isparta
vilâyetinin hükûmetidir ve flu vilâyetin milletidir. Çünkü
bu hükûmet ve flu millet, benden çok ziyade bu sualin al-
tndaki mana ile alâkadardrlar. Madem binler efrad bu-
lunan bir hükûmet ve yüz binler efrad bulunan bir millet
benim bedelime düflünmeye ve müdafaa etmeye mec-
burdur; ben neden lüzumsuz olarak müddeilerle konuflup
müdafaa edeyim?
Çünkü dokuz senedir ben bu vilâyetteyim; gittikçe da-
ha ziyade dünyalarna arkam çeviriyorum. Hiçbir hâlim
de mestur kalmamfl. En gizli, en mahrem risalelerim da-
hi hükûmetin ve baz mebuslarn ellerine geçmifl. E¤er
ehl-i dünyay telâfla ve endifleye düflürecek dünyevî bir
karflmak hâlim ve karfltrmak teflebbüsüm ve fikrim ol-
sayd, bu vilâyet ve kazalardaki hükûmet, dokuz sene
dikkat ve tecessüs ettikleri hâlde ve ben de çekinmeye-
rek yanma gelenlere esrarm beyan etti¤im hâlde, hü-
kûmet bana karfl sükût edip iliflmediler. E¤er milletin ve
vatann saadetine ve istikbaline zarar verecek bir kaba-
hatim varsa, dokuz seneden beri valisinden tut, köy
karakol kumandanna kadar kendilerini mesul eder. On-
lar kendilerini mesuliyetten kurtarmak için, hakkmda
ahiret:
kyametten sonra kurula-
cak olan âlem.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l.
bedel:
karfllk, karfl.
beyan:
anlatma, açk söyleme,
bildirme, izah.
efrat:
fertler, tek olanlar, birler.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l, dün-
ya adam, ahireti düflünmeyen.
elcevap:
sorulan fleye verilen
karfllk; söz veya yaz ile cevap.
emaneten:
emanet yoluyla,
emanet olarak.
emir:
ifl buyurma, buyruk.
endifle:
düflünce, vesvese, kuflku,
kuruntu, merak, kayg, keder,
gam, flüphe, korku.
esrar:
srlar, gizlenilen ve bilin-
meyen fleyler, akln eremeyece¤i
fleyler.
frsat:
bir ifl için en uygun zaman
ve hâl.
fikir:
düflünme, düflünce.
hükümet:
yönetim.
istiare:
baflkasndan kullanmak
üzere alma, ödünç alma, birinden
i¤reti bir fley alma.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
kabahat:
çirkin hareket, uygun-
suz ifl.
kader-i lâhî:
lâhî kader, Allahn
kader kanunu.
kâfî:
yeter, yetecek; elveren, ye-
tiflen.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
karakol:
asayifl ve güvenli¤i sa¤-
lamakla görevli gezici kuvvet, kol,
devriye.
kaza:
ilçe.
kumandan:
bir mevkiin, bir iflin
veya askerlik yahut korumak
maksadyla meydana getirilen bir
kuruluflun baflnda bulunan ve
sevk ve idareyi düzenleyen kim-
se, komutan.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken.
mebus:
halk tarafndan seçilerek
meclise gönderilen, milletvekili.
mecburiyet:
mecbur olma, mec-
burluk, zarurîlik durumu, zora tu-
tulma, zorunluluk.
mestur:
örtülü, örtülmüfl, setro-
lunmufl, kapal, gizli, perdeli.
mesul:
yapt¤ ifllerden hesap
vermeye mecbur olan, sorumlu.
mesuliyet:
mesul olma hâli,
mesullük, sorumluluk, yapt¤ ifl
ve hareketten hesap vermeye
mecbur olufl.
müdafaa:
savunma.
284 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
müddei:
dava eden, bir iddi-
ada bulunan, iddia sahibi, da-
vac.
münzevi:
bir köfleye çekilip
ibadetle u¤raflan, vaktini iba-
detle geçiren.
münzevi:
köflesine çekilip
kimseyle görüflmeyen, her-
kesten uzaklaflp yalnz yafla-
yan.
Rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen,
koruyan, acyan Allah.
Rahman:
rahmeti bütün her-
kese yaylan ve bütün yaratl-
mfllarn rzklarn ve geçim
flekillerini içine alan rahmetin
sahibi Allah.
saadet:
mutluluk, kutluluk,
bahtiyarlk, mesut olma.
sükût:
susma.
takdir:
tayin etme, miktarn
belirleme.
târik-i dünya:
dünyay terk
eden, dünya ifllerinden elini
aya¤n çekip bir köflede otu-
ran.
tecessüs:
iç yüzünü arafltr-
ma, ayrntsn ö¤renme, arafl-
trma merak, arafltrclk.
telâfl:
tasa, endifle, kayg.
teflebbüs:
bir ifli yapmak için
harete geçme, bafllama, girifl-
me.
tevekkül:
Allaha dayanma
ve güvenme, gücünün yet-
medi¤i yerde Allahtan bekle-
me.
vali:
bir vilâyeti idare eden en
büyük memur.
vilayet:
il.
ziyade:
çok, fazla, artk.