Ezcümle, flimdiki hükûmetin kanununda, vazife haricin-
de bir meziyeti, bir fazileti kendine takp, onunla bir k-
sm millete tahakküm edip nüfuzunu icra etmek, müsa-
vat esasna istinat eden cumhuriyetin bir düsturuna mü-
nafidir. Sen neden vazifesiz oldu¤un hâlde elini öptürü-
yorsun? Halk beni dinlesin diye hodfüruflâne bir vaziyet
taknyorsun?
Elcevap:
Kanunu tatbik edenler, evvelâ kendilerine
tatbik ettikten sonra baflkasna tatbik edebilirler. Siz ken-
dinize tatbik etmedi¤iniz bir düsturu baflkasna tatbik et-
mekle, herkesten evvel siz düsturunuzu, kanununuzu k-
ryorsunuz ve karfl geliyorsunuz. Çünkü bu müsavat-
mutlaka kanununun bana tatbikini istiyorsunuz. Ben de
derim:
Ne vakit bir nefer, bir müflirin makam- içtimaîsine ç-
karsa ve milletin o müflire karfl gösterdikleri hürmet ve
teveccühe ifltirak ederse ve onun gibi, o teveccüh ve hür-
mete mazhar olursa veyahut o müflir, o nefer gibi adîle-
flirse ve o neferin sönük vaziyetini alrsa ve o müflirin va-
zife haricinde hiçbir ehemmiyeti kalmazsa; hem e¤er en
zeki ve bir ordunun muzafferiyetine sebebiyet veren bir
erkân- harp reisi, en aptal bir neferle teveccüh-i amme-
de ve hürmet ve muhabbette müsavata girerse, o vakit
sizin bu müsavat kanununuz hükmünce bana flöyle diye-
bilirsiniz
:
Kendine hoca deme! Hürmeti kabul etme! Fa-
ziletini inkâr et! Hizmetçine hizmet et! Dilencilere arka-
dafl ol!
adî:
baya¤, afla¤, de¤ersiz.
cumhuriyet:
siyasî mekanizmas
seçimle kurulan, adalet ve huku-
kun üstünlü¤üyle temel hak ve
hürriyetleri sa¤lamay amaçlayan
idare flekli.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
ehemmiyet:
kymet, de¤er.
elcevap:
sorulan fleye verilen
karfllk; söz veya yaz ile cevap.
esas:
temel.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangç.
evvelâ:
birinci olarak, her fleyden
önce, ilk önce.
ezcümle:
belli bafll, bafllca, özel-
likle, bu cümleden olarak, bu da,
bu babdan.
fazilet:
iyi ahlak, iffet, namus, iyi
huy.
halk:
topluluk, insan toplulu¤u,
insanlar.
hariç:
bir fleyin dfl, dflars, dflta
kalan.
hükümet:
yönetim.
hürmet:
sayg.
icra:
yürütme, bir karar, bir dü-
flünceyi gerçeklefltirme, bir ifli ye-
rine getirme, kuvveden fiile geçir-
me, yapma.
inkâr:
reddetme, tanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme, inanma-
ma.
istinat:
dayanma.
ifltirak:
ortak olma, ortaklk et-
me.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
makam- içtimaî:
sosyal hayatta-
ki mevki, makam.
mazhar:
nail olma, flereflenme,
kavuflma; nail olmufl, eriflmifl, ka-
vuflmufl.
meziyet:
bir kifliyi baflkalarndan
ayran veya yücelten vasf, üstün-
290 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
lük vasf, de¤erlilik, yüksek
karekter, fazilet.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sev-
me, dostluk.
muzafferiyet:
muzafferlik,
üstünlük, düflmana üstün gel-
me, galibiyet.
münâfi:
zt, muhalif, uymaz,
aykr.
müsavat:
ayn hâl ve derece-
de olma, her bakmdan ayn
derecede olma, birinin di¤e-
rinden imtiyaz ve üstünlü¤ü
olmama, müsavilik, beraber-
lik , eflitlik.
müsavat- mutlaka:
mutlak
eflitlik, kayda flarta ba¤l ol-
mayan eflitlik.
müflir:
en yüksek askerî de-
rece, mareflal.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nüfuz:
bir kimsenin emir ve
hükümlerinin ifllemesi, geçer-
li olmas.
reis:
bafl, baflkan, âmir, bir
toplulu¤un en üst idarecisi.
sebebiyet:
sebep olma, icap
ettirme, gerektirme.
tahakküm:
zorbalk etme,
zorla hükmetme, hükmü alt-
na alma.
tatbik:
yerine getirme, uygu-
lama.
teveccüh:
hofllanma, güler
yüz gösterme, iltifat etme.
teveccüh-i amme:
genel te-
veccüh, umumun, herkesin,
halkn yönelifli.
vazife:
ahlâk veya ifl icab ya-
plmas gereken ifl, görev.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.