rabtalarndan ve kaidelerinden nefret edip terk etmekli-
¤im, do¤rudan do¤ruya bu hizmet-i Kurâniyeyi halis, sa-
fî bir surette yaptrmak için bu vaziyet verildi¤ine flüp-
hem kalmamfltr. Hatta çok defa bana verilen sknt ve
zulmen bana karfl olan tazyikat perdesi altnda, bir
dest-i inayet tarafndan merhametkârâne, Kurânn es-
rarna hasr- fikir ettirmek ve nazar da¤tmamak için ya-
plmfltr kanaatindeyim. Hatta eskiden mütalâaya çok
müfltak oldu¤um hâlde, bütün bütün sair kitaplarn mü-
talâasndan bir men, bir mücanebet ruhuma verilmiflti;
böyle gurbette medar- teselli ve ünsiyet olan mütalâay
bana terk ettiren, anladm ki, do¤rudan do¤ruya âyât-
Kurâniyenin üstad- mutlak olmalar içindir.
Hem,
yazlan eserler, risaleler, ekseriyet-i mutlakas,
hariçten hiçbir sebep gelmeyerek, ruhumdan tevellüt
eden bir hacete binaen, ani ve def
î olarak ihsan edilmifl.
Sonra, baz dostlarma gösterdi¤im vakit, demifller
:
fiu
zamann yaralarna devadr.
ntiflar ettikten sonra, ekser
kardefllerimden anladm ki, tam flu zamandaki ihtiyaca
muvafk ve derde lâyk bir ilâç hükmüne geçiyor
.
flte ihtiyar ve fluurumun dairesi haricinde, mezkûr hâ-
letler ve sergüzeflt-i hayatm ve ulûmlarn envalarndaki
hilâf- âdet ihtiyarsz tetebbuatm, böyle bir netice-i kud-
siyeye müncer olmak için, kuvvetli bir inayet-i lâhiye ve
bir ikram- Rabbanî oldu¤una bende flüphe brakmamfl-
tr.
anî:
bir an içinde, hemen o anda,
derhal.
ayat- Kurâniye:
Kurânn ayet-
leri.
binaen:
den dolay, -den ötürü, -
için, -dayanarak, yaplarak, bu se-
bepten.
dest-i inayet:
inayet eli, dikkat,
gayret, ihsan, iyilik eli.
deva:
ilâç, çare, tedbir.
ekser:
pek çok, ço¤unluk.
ekseriyet-i mutlaka:
bir fazlasy-
la elde edilen ço¤unluk, çokluk,
kesin ço¤unluk.
enva:
çeflitler, türler, neviler.
eser:
baslma kitap.
esrar:
srlar, gizlenilen ve bilin-
meyen fleyler, akln eremeyece¤i
fleyler.
hacet:
ihtiyaç, lüzum, muhtaçlk.
hâlet:
hâl, suret, keyfiyet.
halis:
temiz.
hariç:
bir fleyin dfl, dflars, dflta
kalan.
hasr- fikir:
bir fleye bütün fikrini
verme, fikir hasretme, baflka fley-
le meflgul olmadan bütün fikrî ça-
lflmay bir fley üzerinde toplama.
hilâf- âdet:
âdete aykr.
hizmet-i Kurâniye:
Kurânn hiz-
meti.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma, ba¤fllama, ikram etme, lütuf,
ba¤fl, yardm.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk hâ-
li, muhtaç olufl.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ilâc:
derde devâ olan fley.
intiflar:
yaylma, da¤lma, neflro-
lunma.
kaide:
usul, kural, erkân, nizam,
düzen, yol.
kanaat:
görüfl, fikir.
lâyk:
uygun, yakflr, münasip.
men:
yasak etme, durdurma,
mâni olma, brakmama, bir fleyi
diri¤ etme, bir fleyin yaplmasn
316 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
engelleme, esirgeme, verme-
me, önleme.
mezkûr:
zikredilen, ad ge-
çen, anlan.
muvafk:
yerinde, uygun,
uyar, münasip.
mücanebet:
bir fleyden çe-
kinme, saknma, uzak durma.
müfltak:
ifltiyakl, arzulu.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
nazar:
dikkat.
nefret:
bir fleyden veya kim-
seden i¤renme, tiksinme, ik-
rah.
netice-i kudsiye:
kutsal , mu-
kaddes netice, kutsal sonuç.
rabta:
ilgi, alâka, ba¤.
sâfî:
saf olan, duru, katksz,
katflksz.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
sergüzeflt-i hayat:
hayat ma-
ceras, hayat hikâyesi.
fluur:
bir fleyi anlama, tanma
ve kavrama gücü; anlayfl, id-
rak.
tazyikat:
tazyikler, basklar,
zorlamalar, skfltrmalar.
terk:
brakma, salverme,
vazgeçme.
tetebbuat:
etraflca arafltr-
malar ve incelemeler.
tevellüt:
do¤ma, do¤um.
ulûm:
ilimler.
üstad- mutlak:
ilimde üs-
tünlü¤ü ve ö¤reticili¤i tartfl-
masz olan üstat.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
zulmen:
zulümle, hakszlkla,
zulmederek.