Tarihçe-i Hayat - page 326

Bilirsiniz ki, flu zamanda, flu vazife-i imaniye çok mü-
himdir; benim gibi zay›f, fikri çok cihetlerle ink›sam
etmifl bir bîçareye yükletmemeli, elden geldi¤i kadar
yard›m etmeli... Cenab-› Hak, kemal-i rahmetinden, iki
senedir ciddî hakaika nispeten yemifller, fâkiheler nev’in-
den tevafukat-› lâtife ile ezhan›m›z› taltif etti, zihnimizi
neflelendirdi; kemal-i merhametinden, o tevafukat-› lâti-
fe meyveleriyle ciddî bir hakikat-i Kur’âniyeye zihnimizi
sevk etti ve ruhumuza o meyveleri g›da ve kut yapt›.
Hurma gibi hem fâkihe, hem kut oldu; hem hakikat,
hem ziynet ve meziyet birleflti.
Kardefllerim, bu zamanda, dalâlet ve gaflete karfl› pek
çok manevî kuvvete muhtac›z. Maatteessüf, ben flahs›m
itibar›yla çok zay›f ve müflisim. Harika kerametim yok ki
bu hakaik› onunla ispat edeyim ve kudsî bir himmetim
yok ki onunla kulûbu celp edeyim. Ulvî bir deham yok ki
onunla ukulü teshir edeyim. Belki, Kur’ân-› Hakîm’in
dergâh›nda bir dilenci hadim hükmündeyim. Bu muan-
nit ehl-i dalâletin inad›n› k›rmak ve insafa getirmek için
Kur’ân-› Hakîm’in esrar›ndan bazen istimdat ederim.
Keramat-› Kur’âniye olarak, tevafukatta bir ikram-› ‹lâhî
hissettim; iki elimle sar›ld›m.
Evet, Kur’ân’dan tereflfluh eden
‹flaratü
’
l-‹
’
caz ve Risa-
le-i Haflir
’de kat’î bir iflaret hissettim. Emsalleri bulunsun
bulunmas›n, bence bir keramet-i Kur’âniyedir.
@ @ @
bazen:
zaman zaman, ara s›ra,
her zaman de¤il.
bîçare:
çaresiz, zavall›, flaflk›n.
celp:
çekme, çekifl, kendine çek-
mek.
ciddî:
mühim, önemli.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten ay-
r›lmak, azmak, do¤ru yoldan ay-
r›lma, azma, bat›la yönelme.
deha:
çok ak›ll›l›k, zekili¤in ve an-
lay›fll›l›¤›n son derecesi.
dergâh:
makam.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
ç›kanlar, azg›n ve sapk›n kimse-
ler.
emsal:
efl, benzer.
esrar:
s›rlar, gizlenilen ve bilin-
meyen fleyler, akl›n eremeyece¤i
fleyler.
ezhan:
zihinler, insanda ak›l, fikir,
zekâ, haf›za, anlay›fl, kavray›fl
kudretleri.
fakihe:
yemifl, meyve.
gaflet:
Allah’tan uzaklafl›p nefsi-
nin arzular›na dalmak.
hâdim:
hademe, hizmetçi, hizmet
eden, ifle yarayan.
hakaik:
hakikatler, do¤rular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl› ve esas›.
hakikat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n as-
l›, mahiyeti.
himmet:
çal›flma, çabalama, gay-
ret gösterme, emek sarf etme.
hurma:
hurma a¤ac›n›n meyvesi.
ikram-› ‹lâhî:
Allah’›n ikram ve
ihsan›.
ink›sam:
parçalanma.
insaf:
adaleti ve hakk› düflünerek
davranma.
istimdat:
medet dileme, imdat
isteme, yard›ma ça¤›rma.
kat’î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
kemal-i merhamet:
merhametin
son derecesi, tam bir merhamet,
mükemmel ve kusursuz merha-
met ile.
kemal-i rahmet:
rahmetin mü-
kemmelli¤i.
keramet:
Allah’›n velî kullar›nda
görülen ola¤anüstü hâller veya
tabiatüstü hâdiseler.
keramet-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n
kerameti.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
kulûb:
kalpler, gönüller.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
kut:
yaflatacak g›da, yaflamak
için yenen fley, yiyecek, r›z›k.
maatteessüf:
teessüfle, esefle,
yaz›k ki, üzülerek belirteyim ki.
326 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
manevî:
madde d›fl› olan,
maddî olmayan, manaya ait.
meziyet:
bir kifliyi baflkalar›n-
dan ay›ran veya yücelten va-
s›f, üstünlük vasf›, de¤erlilik,
yüksek karekter, fazilet.
muannit:
inatç›, ayak dire-
yen.
muhtâc:
ihtiyac› olan, kendi-
sine bir fley lâz›m olan, ihti-
yaç içinde bulunan, bir eksi¤i
olup onu tamamlamak iste-
yen.
müflis:
iflâs etmifl, her fleyini
kaybetmifl, mal›n›-mülkünü
kaybetmifl, var›n›-yo¤unu
elinden ç›karm›fl.
nispeten:
nispet olarak, nis-
petle, k›yaslayarak, öncekine
göre, bir dereceye kadar.
sevk:
yönlendirme.
taltif:
iltifat etme, gönül ok-
flama, iyilikle gönül alma.
tereflfluh:
s›zma, s›z›nt› yap-
ma.
teshir:
cezbetme, kendine
ba¤lama.
tevafukat:
tevafuklar, uy-
gunluklar, raslant›lar, birbirine
uygun gelifller.
tevâfukât-› latîfe:
hofl ve tat-
l› uygunluklar, rast gelmeler,
rastlaflmalar, birbirini tutma-
lar, münasebetler.
ukul:
ak›llar, zihinler, uslar.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife-i imaniye:
imanla ilgili
vazife, iman vazifesi.
zihin:
bilinç, dima¤.
ziynet:
süs, bezek.
1...,316,317,318,319,320,321,322,323,324,325 327,328,329,330,331,332,333,334,335,336,...1390
Powered by FlippingBook