Aziz, s›dd›k, çal›flkan kardeflim,
Senin gördü¤ün vazife-i Kur’âniyenin hepsi mübarek-
tir. Cenab-› Hak sizi muvaffak etsin, fütur vermesin,
flevkinizi artt›rs›n. Uhuvvet için bir düstur beyan edece-
¤im; o düsturu cidden nazara almal›s›n›z.
Hayat, vahdet ve ittihad›n neticesidir. ‹mtizaçkârâne
ittihat gitti¤i vakit, manevî hayat da gider.
1
r
ºo
µ o
ëj/
Q n
Ön
gr
òn
J n
h Gƒ o
?n
°ûr
Ø`n
à`n
a Gƒo
Yn
RÉn
æn
J n
’n
h
iflaret etti¤i gibi, te-
sanüt bozulsa cemaatin tad› kaçar.
Bilirsiniz ki, üç elif ayr› ayr› yaz›lsa k›ymeti üçtür, tesa-
nüd-i adedî ile yaz›lsa yüz on bir k›ymetinde oldu¤u gibi;
sizin gibi üç-dört hadim-i Hak, ayr› ayr› ve taksimü’l-
a’mal olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-
dört adam kadard›r.
E¤er hakikî bir uhuvvetle birbirinin
faziletleriyle iftihar edecek bir tesanütle, birbirinin ayn›
olmak derecede bir tefânî s›rr›yla hareket etseler, o dört
adam, dört yüz adam kuvvetinin k›ymetindedirler
. Sizler,
koca Isparta de¤il, belki büyük bir memleketi tenvir ede-
cek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz... Makine-
nin çarklar› birbirine muavenete mecburdur; birbirini k›s-
kanmak de¤il, belki bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden
memnun olurlar. fiuurlu farz etti¤imiz bir çark, daha kuv-
vetli bir çark› görse, memnun olur; çünkü, vazifesini tah-
fif ediyor.
Hak ve hakikatin, Kur
’
ân ve iman›n hizmeti
olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlar›nda tafl›yan zatlar,
kuvvetli omuzlar alt›na girdikçe, iftihar eder, minnettar
olur, flükreder. Sak›n birbirinize tenkit kap›s›n› açmay›n›z.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 327
B
ARLA
H
AYATI
hazine-i âliye:
ulvî, yüce hazine.
hizmet:
bir u¤urda bir iflin yap›l-
mas› için çal›flma, o ifl için gayret
gösterme, çabalama.
iftihar:
övünme, kendi yapt›¤› ifl-
lerden övgüyle söz etme, koltuk
kabartma.
‹htilâf:
anlaflmazl›k, uyuflmazl›k,
bir konuda farkl› görüfl ve düflü-
nüfl, fikir ayr›l›¤›.
imtizaçkârâne:
ba¤dafl›rcas›na,
kar›flm›fl gibi.
ittihat:
birleflme, birlik olufltur-
ma, bir olma, birlik oluflturup iki-
li¤i ortadan kald›rma, birlik.
k›ymet:
de¤er.
mahrum:
istedi¤ini, diledi¤ini el-
de edemeyen, bir fleye sahip ola-
mayan, yoksun.
manevî:
madde d›fl› olan, maddî
olmayan, manaya ait.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla bir
ifle giriflmifl, bir ifli yapmak zorun-
da kalm›fl.
memleket:
bir devletin topra¤›,
ülke, yurt, vatan, diyar.
meziyet:
bir kifliyi baflkalar›ndan
ay›ran veya yücelten vas›f, üstün-
lük vasf›, de¤erlilik, yüksek ka-
rekter, fazilet.
minnettar:
bir iyili¤e karfl› min-
net duyan.
muavenet:
yard›m, yard›m etme,
yard›mc›l›k, teâvün.
muvaffak:
ifli rast gitmifl olan
kimse, Allah’›n yard›m›na nail ol-
mufl kifli.
mübarek:
feyizli, bereketli.
nazar:
dikkat.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
flevk:
fliddetli arzu, afl›r› istek ve
heves.
fluur:
kendi varl›¤›ndan haberi ol-
ma hissi, bilinç.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl›l›k
hoflnutluk, memnunluk ve min-
nettarl›k ifade etme, teflekkür.
tahfif:
hafifletme, yükünü azalt-
ma.
tefânî:
birbirinde fani olma, fik-
ren arkadafl›n›n meziyet ve hissi-
yat› ile yaflama.
tenvir:
nurland›rma, ayd›nlatma,
›fl›kland›rma.
tesanüd-i adedî:
say›lar›n daya-
n›flmas›. (‹ki tane 1 rakam›n›n
toplam›n›n 2 etmesi, yanyana ya-
z›ld›¤›nda ise 11 olmas› gibi.).
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdafll›k.
uhuvvet:
kardefllik.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik bir
ve tek olma.
vazife:
ifl, memuriyet.
vazife-i Kur’âniye:
Kur’ân’la ilgili
vazife, Kur’ân vazifesi.
zat:
kifli, flah›s, fert.
aziz:
yüksek dereceli, çok de-
¤erli.
beyan:
anlatma, aç›k söyle-
me, bildirme, izah.
bilâkis:
aksine, tersine, tam
tersi, tersine olarak.
cemaat:
topluluk, bir yere
toplanm›fl insanlar, tak›m, bö-
lük.
cidden:
flaka olmayarak, ger-
çekten, ciddî olarak.
cihet:
yan, yön, taraf.
çark:
bir eksenin döndürdü¤ü
tekerlek biçimindeki makine
parças›.
düstur:
kanun, kaide, kural,
prensip, esas.
elif:
Arap alfabesinin ilk harfi.
farz:
bir netice elde etmek
için ihtimalli veya gerçek ola-
rak kabul edilen bir tahminde
bulunma, sayma, tutma, bir
hususu bir davaya mevzu ve
as›l k›lma.
fütur:
zay›fl›k, gevfleklik, bez-
ginlik, usanma, usanç, b›kma.
hâdim-i Hak:
Allah’›n hizmet-
çisi.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
fleyin asl› ve esas›.
hakikî:
gerçek, sahici.
hariç:
d›flta b›rak›lmak üzere.
1.
‹htilâfa düflmeyin; sonra cesaretiniz k›r›l›r, kuvvetiniz de elden gider. (Enfal Suresi: 46.)