O zahirî inayet hakknda demifltik
:
Yazd¤mz risaleler-
de, Kurân kelimesi ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm kelimesinde öyle bir derece tevafukat görünü-
yor, hiçbir flüphe brakmyor ki; bir kast ile tanzim edi-
lip, muvazi bir vaziyet verilir. Kast ve irade ise, bizlerin
olmad¤na delilimiz, üç dört sene sonra muttali oldu¤u-
muzdur. Öyle ise, bu kast ve irade, bir inayet eseri ola-
rak gaybîdir. Srf icaz- Kurân ve icaz- Ahmediyeyi te-
yit suretinde ve iki kelimede tevafuk suretinde o garip va-
ziyet verilmifltir. Bu iki kelimenin mübarekiyeti, icaz-
Kurân ve icaz- Ahmediyeye bir hatem-i tasdik olmakla
beraber; sair misil kelimeleri dahi, ekseriyet-i azîme ile
tevafuka mazhar etmifller. Fakat, onlar birer sahifeye
mahsus; flu iki kelime bir iki risalenin umumunda ve ek-
ser risalelerde görünüyor. Fakat, mükerrer demifliz
:
Bu
tevafukun asl, sair kitaplarda da çok bulunabilir; amma
kast ve irade-i âliyeyi gösterecek bu derece garabette
de¤ildir. fiimdi bu davamz çürütmek kabil olmad¤ hâl-
de, zahir nazarlarda çürümüfl gibi görmekte, bir iki cihet
olabilir
:
Birisi
:
Sizler düflünüp, böyle bir tevafuku rast getir-
miflsiniz diyebilirler. Böyle bir fley yapmak kast ile ol-
sa, rahat ve kolay bir fleydir.
Buna karfl deriz ki
:
Bir davada iki flahid-i sadk kâfidir.
Bu davamzdaki kast ve irademiz taallûk etmeyerek, üç
dört sene sonra muttali oldu¤umuza yüz flahid-i sadk bu-
lunabilir.
TARHÇE- HAYATI
| 321
B
ARLA
H
AYATI
haberdar.
muvâzî:
paralel, bir yönde ve ay-
n açklkta bulunan veya uzanan,
birbirine denk.
mübarekiyet:
mübareklik.
mükerrer:
tekrarlanmfl, tekrar
olunmufl, iki veya daha fazla ya-
plmfl, tekrarl.
nazar:
göz atma, bakma, bakfl.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (a.s.m.).
sahife:
sayfa.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
srf:
ancak, yalnz.
suret:
biçim, görünüfl, klk, kya-
fet.
flahid-i sadk:
do¤ru sözlü flahit.
taallûk:
iliflik, ilgi.
tanzim:
düzenleme, tertipleme,
slah etme, düzeltme, iyilefltirme.
tevafuk:
uyma, uygun gelme,
uygunluk, rastlamak, münasebet,
birbirine denk gelme.
tevafukat:
tevafuklar, uygunluk-
lar, raslantlar, birbirine uygun ge-
lifller.
teyit:
do¤rulama, do¤ru çkarma,
destekleme.
umum:
hep, bütün, cümle, her-
kes.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
zahir:
görünen, görünücü.
amma:
ama, lâkin, ancak, öy-
le ki, flu kadar ki.
cihet:
sebep, vesile, mucip,
bahane.
dava:
takip edilen fikir, iddia,
ülkü.
delil:
flahit, belge, tank.
ekser:
pek çok, ço¤unluk.
ekseriyet-i azîme:
büyük ço-
¤unluk.
garabet:
tuhaflk.
garip:
hayret verici.
gaybî:
gayba ait, göze görün-
meyenlere ait, gaypla ilgili,
hazrda olmayan.
hatem-i tasdik:
tasdik müh-
rü, onaylama ve kabul müh-
rü.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
irade:
dileme, isteme, bir fleyi
yapma veya yapmama konu-
sunda karar verebilme ve bu
karar yerine getirme gücü.
irade-i âliye:
bir fleyi yapmak
veya yapmamak konusunda
karar verebilme ve bu karar
yürütebilme kudretine sahip
yüksek irade.
kabil:
olan, olabilir, mümkün,
ihtimal dairesinde.
kâfî:
yeter, yetecek; elveren,
yetiflen.
kasd:
niyet, kurma.
mahsus:
baflkasnda bulun-
mayan, bir fleye veya kifliye
has olan.
mazhar:
nail olma, flereflen-
me, kavuflma; nail olmufl,
eriflmifl, kavuflmufl.
misil:
benzer, efl, nazr, tpks.
muttali:
bir iflten haberli, ha-
ber almfl, ö¤renmifl, bilgili,