Tarihçe-i Hayat - page 318

Mahrem Bir Suale Cevapt›r
[fiu s›rr-› inayet, eskiden mahremce yaz›lm›fl, On Dör-
düncü Sözün ahirine ilhak edilmiflti. Her nas›lsa ekser
müstensihler unutup yazmam›fllard›. Demek münasip ve
lây›k mevkii buras›ym›fl ki, gizli kalm›fl.]
Benden sual ediyorsun
:
“Neden senin Kur’ân’dan yaz-
d›¤›n Sözlerde bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin ve
ariflerin sözlerinde nadiren bulunur? Bazen bir sat›rda
bir sahife kadar kuvvet var; bir sahifede bir kitap kadar
tesir bulunuyor?”
Elcevap:
fieref i’caz-› Kur’ân’a ait oldu¤undan ve ba-
na ait olmad›¤›ndan, bilâperva derim:
Ekseriyet itibar›yla öyledir.
Çünkü, yaz›lan Sözler ta-
savvur de¤il, tasdiktir; teslim de¤il, imand›r; marifet de-
¤il, flahadettir, fluhuttur; taklit de¤il, tahkiktir; iltizam de-
¤il, iz
’
and›r; tasavvuf de¤il, hakikattir; dava de¤il, dava
içinde bürhand›r. fiu s›rr›n hikmeti budur ki
:
Eski zamanda, esasat-› imaniye mahfuzdu; teslim kavi
idi. Teferruatta, ariflerin marifetleri delilsiz de olsa, beya-
natlar› makbul idi, kâfi idi. Fakat, flu zamanda, dalâlet-i
fenniye elini esasata ve erkâna uzatm›fl oldu¤undan, her
derde lây›k devay› ihsan eden Hakîm-i Rahîm olan Zat-›
Zülcelâl, Kur
’
ân-› Kerîm
’
in en parlak mazhar-› i
’
caz›ndan
olan temsilât›ndan bir flulesini, acz ve zaaf›ma, fakr ve
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
ahir:
son, sonraki, en sonra.
arif:
çok irfanl›, bilgi sahibi.
beyanat:
aç›klamalar, izahlar.
bilâperva:
korkusuzca, çekinme-
den.
bürhan:
delil, ispat, tan›k, hüccet.
dalâlet-i fenniye:
fenden, ilim-
den gelen sapk›nl›k, ilmî dalâlet.
deva:
ilâç, çare, tedbir.
ekser:
pek çok, ço¤unluk.
ekseriyet:
en büyük k›s›m, çok-
luk, ço¤unluk.
elcevap:
sorulan fleye verilen
karfl›l›k; söz veya yaz› ile cevap.
erkân:
rükünler, esaslar.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl› ve esas›.
Hakîm-i Rahîm:
her fleyi gaye ve
hikmetlerle yaratan, çok çok
merhametli, Allah.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep; gizli, bilinmeyen nokta.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma, ba¤›fllama, ikram etme, lütuf,
ba¤›fl, yard›m.
ilhak:
ilâve etme, ekleme, katma.
iltizam:
birinin taraf›n› tutma, ta-
raftarl›k yapma, tarafgirlik.
iz’an:
inanç, gönülden yönelme,
gönülden inanma.
kâfî:
yeten, kâfi gelen, deruhte
eden, ihtiyac› karfl›layan.
kavi:
kuvvetli, güçlü, dayan›kl›,
metin, muhkem.
Kur’ân-› Kerîm:
Kur’ân; Hz. Mu-
hammed’e vahiyle indirilen en
son ‹lâhî kitap.
lây›k:
yak›flan, yarafl›r, yak›fl›r.
mahfuz:
h›fz olunmufl saklanm›fl.
mahrem:
gizli olan, herkese söy-
lenmeyen, gizli s›r vasf› olan.
mahremce:
hususiyet arz eden,
samimî olarak.
makbul:
kabul edilmifl olan, al›-
nan, reddedilmeyen.
marifet:
bilme, ilim, danifl.
mazhar-› î’câz:
mu’cizeli¤in gö-
ründü¤ü yer.
mevki:
yer, mekân.
müfessir:
Kur’ân-› Kerîm’in met-
nini tefsir, flerh ve izah eden ‹s-
lâm âlimi.
münasip:
uygun, yerinde.
müstensih:
istinsah eden, bir ya-
z›n›n suretini, kopyas›n› ç›karan,
yaz›l› bir metnin suretini ç›kara-
rak ço¤altan, kopya eden.
nadiren:
ender olarak, az olarak,
pek az bulunarak.
sahife:
sayfa.
s›rr-› inayet:
çok cömert olan Al-
lah’›n ihsanlar›n›n, yard›m ve lut-
funun s›rr›.
sual:
soru.
318 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
flahadet:
flahit olma, flahitlik,
tan›kl›k.
fieref:
manevî büyüklük, yük-
seklik, yücelik, ululuk, seçkin-
lik.
fluhut:
gözle görme, müflahe-
de.
flule:
›fl›k.
tahkik:
do¤ru olup olmad›¤›n›
araflt›rma, hakikatini araflt›r-
ma, araflt›r›p soruflturma.
taklit:
baflkas›n›n fikir ve gö-
rüfllerine körü körüne uyma,
onun gibi hareket etme.
tasavvuf:
‹slâmiyetin temel
prensiplerine dayanarak, nef-
si dünya alâkalar›ndan ve
sevgisinden kesip Allah’a
ulaflma yolundaki kalbe, ah-
lâka, nefse, ruha, marifete,
makama ve bât›na ait bilgiler,
mutasavv›flar›n ilmi, Allah’a
ulaflma bilgisi ve yaklafl›m›.
tasavvur:
bir fleyi zihinde fle-
killendirme, tasarlama, kur-
ma.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul
etme, do¤rulama, gerçekli¤ini
kabul etme.
teferruat:
ayr›nt›lar, as›ldan
ayr›lan ikinci derecede bö-
lümler, dallar, bölümler, flu-
beler.
temsilât:
temsiller, örnekler.
tesir:
etki.
teslim:
do¤rulama, do¤ru ol-
du¤unu kabul etme.
zaaf:
zay›fl›k, kuvvetsizlik,
dermans›zl›k, ar›kl›k.
Zat-› Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi olan zat,
Allah.
1...,308,309,310,311,312,313,314,315,316,317 319,320,321,322,323,324,325,326,327,328,...1390
Powered by FlippingBook