Tarihçe-i Hayat - page 360

Haydi, farz›muhal olarak, ben, perde alt›nda kendi
kendime kanaat-i siyasiyemi yazm›fl›m ve bir k›s›m has
dostlar›ma göstermiflim; bunda suç var diyen kanunlar›
iflitmemiflim. Hâlbuki Risale-i Nur, iman nurundan bah-
seder, siyaset zulmetine sukut etmemifl ve tenezzül et-
mez.
E¤er faraza, lâik cumhuriyetin mahiyetini bilmeyen bir
dinsiz dese: “Senin risalelerin kuvvetli bir dinî cereyan
veriyor, lâdinî cumhuriyetin prensiplerine muaraza edi-
yor.”
Elcevap:
Hükûmetin lâik cumhuriyeti, dini dünyadan
ay›rmak demek oldu¤unu biliyoruz. Yoksa, hiçbir hat›ra
gelmeyen dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak
demek oldu¤unu, gayet ahmak bir dinsiz kabul eder.
Evet, dünyada hiçbir millet dinsiz olarak yaflamad›¤› gibi,
Türk milleti misillü bütün as›rlarda mümtaz olarak, bütün
aktâr-› cihanda nerede Türk varsa Müslümand›r. Sair
anas›r-› ‹slâmiyenin, küçük de olsa, yine bir k›sm› ‹slâmi-
yet haricindedir. Böyle pek ciddî ve hakikî dindar ve bin
sene kadar hak dininin kahraman ordusu olarak zemin
yüzünde, mefahir-i milliyesini milyonlar menabi-i diniye
ile çakan ve k›l›çlar›n›n uçlar›yla yazan bu mübarek mil-
leti, “dini reddeder veya dinsiz olur” diye itham eden ya-
lanc› dinsizler ve milliyetsizler, öyle bir cinayet iflliyorlar
ki, Cehennemin esfel-i safilîn tabakas›nda ceza görmeye
müstahak olurlar.
ahmak:
pek ak›ls›z, sersem, bu-
dala, kal›n kafal›, flaflk›n, zekaca
geliflmemifl.
aktâr-› cihan:
her taraf, dünyan›n
dört bir yan›.
anas›r-› ‹slâmiye:
Müslüman un-
surlar, milletler.
as›r:
yüzy›l.
bahsetme:
konu etme.
cereyan:
bir tarafa do¤ru ak›fl,
ak›nt›, ak›m.
ciddî:
gerçek, hakikat.
cinayet:
bu derecede a¤›r suç.
cumhuriyet:
siyasî mekanizmas›
seçimle kurulan, adalet ve huku-
kun üstünlü¤üyle temel hak ve
hürriyetleri sa¤lamay› amaçlayan
idare flekli.
dindar:
dinî kaidelere hakk›yla ri-
ayet eden, dininin emirlerini yeri-
ne getiren, mütedeyyin.
dinî:
dine ait, din ile ilgili.
faraza:
farz edelim ki, farz edin ki,
sayal›m ki, ola ki.
farz›muhal:
imkâns›z› farz etme,
olmayacak bir fleyi olacakm›fl gi-
bi düflünme.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hakikî:
gerçek, sahici.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu flu-
dur ki, öyle iken, oysa ki, hakikat
flu ki.
hariç:
bir fleyin d›fl›, d›flar›s›, d›flta
kalan.
has:
halis, samimi, gerçek.
hat›r:
zihin, fikir, haf›za.
hükümet:
yönetim.
iman:
inanma, inanç, itikat, tas-
dik.
‹slâmiyet:
Müslümanl›k, semavî
dinlerin sonuncusu.
360 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
itham:
kabahatli görme, töh-
metlendirme, suçlu görme,
suçlama, suç isnat etme.
kanaat-› siyasiye:
siyasî dü-
flünce, siyasî fikir.
kanun:
devletin yasama kuv-
veti taraf›ndan herkesçe
uyulmak üzere konulan her
türlü kaide, yasa.
lâdinî:
din d›fl›, dinsiz, dinle
alâkas› olmayan.
lâik:
dünya ifllerini din ifllerin-
den ay›ran, din ifllerini devlet
ifllerine kar›flt›rmayan, lâdinî,
seküler.
mahiyet:
bir fleyin asl›, esas›,
hakikat›, iç yüzü, bir fleyi ta-
yin eden aslî unsur, neden
ibaret oldu¤u, nitelik.
mefahir-i milliye:
millî fleref-
ler, millî iftihar vesileleri.
menabi-i diniye:
dinî kay-
naklar.
misillü:
benzeri, gibi, ayn›s›,
benzer gibi, efl kabilinden.
muaraza:
birbirine karfl› gel-
me.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kut-
lu, u¤urlu.
mümtaz:
meziyetleriyle bafl-
kalar›ndan ayr›lan, seçkin.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
redd:
tan›mama, inkâr etme.
sair:
di¤er, öteki, baflka.
siyaset
:
politika.
sukut:
düflme, alçalma.
tenezzül:
kendine ayk›r› dü-
flen bir ifli veya durumu kabul
etme, alçalma.
zemin yüzü:
yeryüzü, dünya.
zulmet:
karanl›k.
1...,350,351,352,353,354,355,356,357,358,359 361,362,363,364,365,366,367,368,369,370,...1390
Powered by FlippingBook