hakszl¤n bir an evvel def edilmesi ve risalelerin iade
olunmasn talep ederim.
E¤er insaniyetin mahiyetini, hayvaniyetin en bedbaht
ve en afla¤ derecesinde telâkki ve dünyay daimî ve lâ-
yezal tevehhüm ve insan bâkî ve lâyemut tahayyül eden
bir sarhofl vicdansz tarafndan denilse: Senin bütün ri-
salelerin, imanî pek kuvvetli ders veriyor; dünyadan so-
¤utuyor, nazar ahirete çeviriyor. Biz ise, bütün kuvvet ve
dikkat ve zihnimizle dünya hayatna müteveccih olma-
mzla bu zamanda yaflayabiliriz. Çünkü flimdi yaflamak
ve düflmanlardan saknmak çok müflkülleflmifltir.
Elcevap:
man- tahkikinin dersleri, gerçi nazar ahire-
te baktryor; fakat, dünyay o ahiretin mezraa ve çarfls
ve bir fabrikas göstermekle, daha ziyade dünya hayat-
na çalfltrr. Hem, imanszlktaki müthifl bir surette kr-
lan kuvve-i maneviyeyi, gayet kuvvetli bir tarzda kazan-
drr; ve meyusiyet içinde atalet ve lâkaytl¤a düflenleri
flevk ve gayrete, saye sevk eder, çalfltrr. Acaba, bu
dünyada yaflamak isteyenler, böyle, hayat- dünyeviyenin
lezzetini, hem çalflmaya flevki, hem hadsiz musibetleri-
ne karfl dayanmaya medar kuvve-i maneviyesini temin
eden ve itiraz kabul etmeyen delillerle ispat edilen iman-
tahkikinin derslerine yasak denecek bir kanunun vücudu-
nu kabul ederler mi ve öyle bir kanun olabilir mi?
E¤er idare-i millet ve asayifl-i memleketin hakikî esas-
larn bilmeyen bir cahil hamiyetfürufl dese: Senin
risalelerin, asayifli bozanlara ve idareyi karfltranlara bir
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
kyametten sonra kurulacak olan
âlem.
asayifl-i memleket:
ülkenin hu-
zur ve güvenli¤i.
atalet:
tembellik, iflsizlik, hare-
ketsizlik, durgunluk, bofl durma,
çalflmama.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gelmez,
bitip tükenmez, ölmez, sonsuz.
bedbaht:
kötü, fena.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz.
daimî:
sürekli, devaml.
def:
ortadan kaldrma, yok etme,
giderme.
delil:
flahit, belge, tank.
esas:
temel.
gayret:
çalflma, çabalama.
gerçi:
öyle ise de, her ne kadar.
hadsiz:
snrsz.
hakikî:
gerçek, sahici.
hamiyetfürufl:
kendini be¤ene-
rek hamiyetli oldu¤unu iddia
eden, hamiyetli oldu¤unu göster-
meye çalflan.
hayat- dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayvaniyet:
hayvanlk.
iade:
geri gönderme, gönderilme,
geri çevirme, geri verme, geri
döndürme.
idare-i millet:
kamu yönetimi,
millet idaresi.
iddia:
bir fikri srarla savunma.
iman- tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri in-
celeyip delil ve bürhan ile inan-
ma.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
insaniyet:
insanlk mahiyeti, in-
san olma hâli, insana yakflr dav-
ranfl.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye
kalkflma, karfl çkma, karfl dur-
ma.
kanun:
devletin yasama kuvveti
tarafndan herkesçe uyulmak
üzere konulan her türlü kaide,
yasa.
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
lâkayt:
kaytsz, ilgi göstermeyen,
ilgisiz, aldrfl etmeyen.
lâyemut:
ölmez, mahvolmaz, ha-
yat sona ermez, sonu olmayan,
ölümsüz.
lâyezal:
zevalsiz, bitimsiz, zeval
bulmaz, ebedî, sonu gelmez.
mahal:
yer.
mahiyet:
bir fleyin asl, esas, ha-
kikat, iç yüzü, bir fleyi tayin eden
aslî unsur, neden ibaret oldu¤u,
nitelik.
362 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
medar:
dayanak noktas, se-
bep, vesile.
meyusiyet:
ümitsizlik.
mezraa:
ziraat yaplacak yer,
tarla, ekilecek yer.
musibet:
felâket, belâ, ans-
zn gelen belâ, dert, sknt.
müflkül:
güç, zor, çetin.
müteveccih:
teveccüh eden,
bir tarafa, bir cihete dönen,
yönelen.
müthifl:
dehflet veren, ürkü-
ten, korkutan, dehfletli, kor-
kunç.
nazar:
dikkat, bakma, bakfl.
say:
çalflma, çabalama, gay-
ret etme, ifl görme, emek sarf
etme.
sevk:
yönlendirme.
suret:
biçim, tarz.
flevk:
fliddetli arzu, aflr istek
ve heves.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canlandrma, zihin-
de canlandrma, tasavvur et-
me.
takip:
suç arafltrma, kovala-
ma.
talep:
isteme, dileme, istek,
arzu.
tarz:
biçim, flekil, suret.
telâkki:
bir görüflle bakma.
temîn:
sa¤lama.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kaplma.
vücut:
var olma, var olufl, var-
lk.
zihin:
anlama, bilme, kavra-
ma gücü, anlayfl, kavrayfl; bi-
linç, dima¤.
ziyade:
çok, fazla, artk.