Tarihçe-i Hayat - page 366

oldu¤undan, hem heyet-i hâkime tetkik ile mükelleftir,
hem ben izah ve cevap vermeye Kur’ân’a ve âlem-i ‹slâ-
ma ve istikbale alâkadarl›¤› cihetiyle mecburum. Madem
bir meselenin tam tenevvürü, her halde uzak ve yak›n
bütün ihtimalleri beyan etmekle olur; meselemize ait
uzak bir ihtimali beyan etmeye ihtiyaç var. fiöyle ki:
E¤er dinsizli¤i ve küfrü kendine meslek ittihaz eden
bedbaht bir k›s›m adamlar, bir maksad-› siyasînin perde-
si alt›nda hükûmetin baz› erkân›na hulûl edip i¤fal etse-
ler veya memuriyet mesle¤ine girseler ve Risale-i Nur’u
desiselerle imha ve beni tehditleriyle susturmak için de-
seler: “
Taassup zaman› geçti; maziyi unutmak ve istikba-
le bütün kuvvetimizle müteveccih olmak lâz›m gelirken,
senin irticakârâne bir surette dinî ve imanî kuvvetli ders
vermen iflimize gelmez.
”
Elcevap:
Evvelâ, o mazi zannedilen zaman ise istikba-
le ink›lâp etmifl. Ve hakikî istikbal odur. Ve oraya gidece-
¤iz.
Saniyen: Risale-i Nur, tefsir oldu¤u haysiyetiyle,
Kur’ân-› Hakîm ile ba¤lan›n›fl; Kur’ân ise, küre-i arz› Ar-
fla ba¤layan cazibe-i umumiye gibi bir hakikat-i cazibe-
dard›r.
Asya’da hükmedenler, Kur’ân’›n Risale-i Nur gibi
tefsirleriyle mübareze edemezler; belki musalâha ederler,
ondan istifade ederler ve himaye ederler.
Amma benim susmam ise,
madem adî bir keflif yolun-
da ve ehemmiyetsiz bir fikr-i siyasî peflinde ve dünyevî
bir haysiyet yüzünden çok ehl-i izzetin bafllar› feda
adî:
baya¤›, afla¤›, de¤ersiz.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, münase-
betli, ba¤l›.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
Arfl:
yüksekli¤i sebebiyle bütün
cisimleri içine alan ve Allah’›n kud-
ret ve hükmüyle istiva etti¤i fley.
bedbaht:
bahts›z, baht› kara, ta-
lihsiz.
beyan:
anlatma, aç›k söyleme,
bildirme, izah.
cazibe-i umumîye:
umumî bir
cazibe, genel çekim gücü.
cihet:
yan, yön, taraf.
desise:
hile, oyun, aldatmaca, dü-
zen, entrika, dolap.
dinî:
dine ait, din ile ilgili.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya ile
ilgili.
ehemmiyet:
pek önemli olma,
de¤erlilik.
erkân:
reisler, ileri gelenler.
evrak-› tevkifiye:
tutuklama, al›-
koyma evrak›.
evvelâ:
birinci olarak, her fleyden
önce, ilk önce.
fikr-i siyasî:
siyasî düflünce.
hakikat-› câzibedâr:
asl› ve esa-
s›yla çekici olan hakikat, cazibeli
gerçek.
hakikî:
gerçek, sahici.
haysiyet:
k›ymet, derece.
heyet-i hâkime:
hâkimler heyeti,
hakimler kurulu.
himaye:
koruma, esirgeme, mu-
hafaza etme.
hulûl:
girme, dahil olma, içine so-
kulma.
hüküm:
hakimiyet, hakim olma.
hükümet:
devlet.
i¤fal:
yan›ltma, gaflete düflürerek
kand›rma, yanl›fl ifl yapt›rma, al-
datma, aldat›lma.
ihtimal:
olabilirlik, bir fleyin ola-
bilmesi mümkün olma, gerçekle-
flebilirlik.
ihtiyaç:
gereklilik, lüzumluluk hâ-
li, muhtaç olufl.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
imha:
bozma, yok etme, mahvet-
me, ortadan kald›rma, y›kma.
ink›lâp:
bir hâlden di¤er hâle geç-
me, hâl de¤ifltirme, de¤iflim, dö-
nüflüm.
irticakârâne:
geri dönmeyi ister-
cesine, irticaî bir flekilde.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma, yarar sa¤lama.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
ittihaz:
edinme, alma.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, gizli bir
fleyi bulup meydana ç›karma.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
366 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
küfür:
Allah’›n varl›¤›na, birli-
¤ine inanmama, Ona yak›fl-
mayacak s›fatlar yükleme.
küre-i arz:
arz küresi, yer yu-
varla¤›, dünya, yer küre.
maksat-› siyasî:
siyasî gaye,
siyasî amaç, siyasî maksat.
mazi:
geçmifl zaman, yaflan›-
landan önceki zaman.
mecbur:
icbar edilmifl, zorla
bir ifle giriflmifl, bir ifli yapmak
zorunda kalm›fl.
memuriyet:
memurluk, me-
mur olma hâli.
musalâha:
bar›flma, uzlaflma,
sulh, bar›fl.
mübareze:
kavga, dövüflme,
vuruflma, çat›flma.
mükellef:
bir fleyi yapmaya,
bir fleyi ödemeye mecbur
olan, vazifeli, muvazzaf.
müteveccih:
teveccüh eden,
bir tarafa, bir cihete dönen,
yönelen.
saniyen:
ikinci derecede,
ikinci olarak.
suret:
biçim, görünüfl, k›l›k,
k›yafet.
taassup:
körü körüne ba¤l›l›k.
tefsîr:
Kur’ân’›n mana bak›-
m›ndan izah›, Kur’ân’›n flerhi.
tehdit:
gözda¤› verme, birisi-
ni korkutma, korku verme.
tenevvür:
bir fley hakk›nda
bilgi sahibi olmak.
tetkik:
dikkatle araflt›rma, in-
ceden inceye yoklama, ince-
leme.
zan:
zannetme, sanma, kesin
olarak bilmeksizin kuvvetli
ihtimalle hükmetme.
1...,356,357,358,359,360,361,362,363,364,365 367,368,369,370,371,372,373,374,375,376,...1390
Powered by FlippingBook