Son müdafaata sonradan bir hikmete binaen il-
hak edilmifl bir mukaddemedir.
Müdafaatmn bütün safahatnda gizli ve müthifl bir ko-
miteye karfl mübareze vaziyetini gösteren tarz- ifadem-
deki maksadm fludur:
Nasl ki hükûmet-i Cumhuriye dini dünyadan tefrik
edip bîtarafâne kalmak prensibini kabul etmifl; dinsizle-
re dinsizlikleri için iliflmedi¤i gibi, dindarlara da dindarlk-
lar için iliflmemesi o pensibin icabatndandr. Öyle de,
ben dahi bîtaraf ve hürriyetperver olmas lâzm gelen hü-
kûmet-i Cumhuriyeyi, dinsizli¤e taraftar ve entrikalar çe-
viren ve hükûmetin memurlarn i¤fal eden gizli menfi
komitelerden tefrik edilip, hükûmetin onlardan uzak ol-
masn istiyorum, o entrikaclarla mübareze ediyorum. O
komitelerden, tesadüfle hükûmetin memuriyetine giren-
ler, ciddî dindarlara takmak için iki kulp elinde tutmufl,
garaz ettikleri dindarlara takyorlar ve hükûmeti i¤fale
çalflyorlar. O iki kulpun birisi, o mülhitlerin dinsizli¤ine
temayül göstermemek manasyla irtica kulpunu tak-
yor; di¤eri hâflâ ve hâflâ dinsizli¤i bu hükûmet-i
slâmiyenin ayn- siyaseti telâkki etmedi¤imiz manasn-
da, dini siyasete alet etmek kulpu ile lekelemek istiyor-
lar.
(HAfiYE)
HAfiYE:
Yani, Hükûmet bir siyaset takip etmiyor hâflâ, sümme hâ-
flâ! hükûmetin siyaseti dinsizliktir diye tevehhüm eden o mülhitlerin
nazarnda, benim Kurân- Hakîmin nusus-u katîyesinden tereflfluh eden
Risale-i Nur ile takip etti¤im hakaik- imaniyeye hizmetimi, muhalif bir
siyaset demekle, dünyada en flenî bir iftiray eder.
alet:
vasta.
ayn- siyaset:
siyasetin tâ kendi-
si, idare sanatnn asl.
binaen:
den dolay, -den ötürü, -
için, -dayanarak, yaplarak, bu se-
bepten.
bîtaraf:
tarafsz.
bîtarafâne:
tarafszca, herhangi
bir taraf, kimseyi ve yan tut-
makszn.
ciddî:
a¤rbafll, hâlleri sakin olan
kifli.
dindar:
dinî kaidelere hakkyla ri-
ayet eden, dininin emirlerini yeri-
ne getiren, mütedeyyin.
entrika:
bir çkar sa¤lamak veya
birine zarar vermek maksadyla
hazrlanan düzen, dalavere, hile,
desise.
garaz:
kötü kast, düflmanca ni-
yet, kin.
hakaik- imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hâflâ:
Allah göstermesin, uzak ol-
sun.
hikmet:
sebep, gaye, fayda, mas-
lahat.
hükümet:
devlet.
hükümet-i Cumhuriye:
cumhuri-
yet hükümeti. cumhuriyet idare-
si.
hükümet-i slâmiye:
slâmî hü-
kümet.
hürriyetperver:
hürriyetçi, hürri-
yete âflk.
icabat:
icaplar, gerekenler, lâzm
gelenler.
iftira:
asl olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu bafl-
kasna yükleme, bühtan, ifk.
i¤fal:
yanltma, gaflete düflürerek
kandrma, yanlfl ifl yaptrma, al-
datma, aldatlma.
ilhak:
ilâve etme, ekleme, katma.
irtica:
gericilik.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmfl gizli cemiyet.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve su-
resinde saysz hikmet ve fayda-
lar bulunan Kurân.
lâzm:
gerek, gerekli, lüzumlu.
maksat:
kastedilen, istenilen fley,
varlmak istenen nokta, niyet,
meram.
mana:
anlam.
memuriyet:
maaflla gördürülen
devlet ifli.
menfi:
müspetin zdd, müspet
olmayan.
muhalif:
iktidara ve iktidar gö-
rüfllerine zt düflüncede bulunan.
mukaddeme:
baflta ve asl mak-
sada girmeden önce söylenen
veya yazlan fley, ilk söz, önsöz,
bafllangç, girifl, dibace, medhal.
376 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
mübareze:
kavga, dövüflme,
vuruflma, çatflma.
müdafaat:
müdafaalar, sa-
vunmalar, korunmalar.
mülhit:
slâm dininden ayr-
lan, Allaha ve dine inanma-
yan, Allah inkâr eden, dinsiz,
imansz, münkir.
müthifl:
dehflet veren, ürkü-
ten, korkutan, dehfletli, kor-
kunç.
nazar:
huzur, kat, yan, ön,
nezdinde.
nusus-i katiye:
kesin naslar.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
safahat:
safhalar, görünüfller;
devre.
siyaset:
politika.
sümme:
tekrar ve tekrar.
flenî:
fena, kötü, çirkin, ayp.
taraftar:
tarafl, birinin veya
bir grubun tarafn tutan, bir
taraf destekleyen.
tarz- ifade:
ifade tarz, söyle-
yifl, anlatfl flekli.
tefrik:
birbirinden ayrma,
seçme, ayrdetme, ayr tut-
ma.
telâkki:
bir görüflle bakma.
temayül:
bir yana veya bir
kimseye fazla taraftarlk ve
sevgi gösterme, ilgi duyma..
tereflfluh:
szma, sznt yap-
ma.
tesadüf:
rastgelme, rastlant.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kaplma.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.