syanet etmekle, zyaa u¤ratmamak lâzm gelir. Keflfiya-
tn ehemmiyeti, ehl-i hakikat ve ehl-i ilim ve edipler or-
tasnda gayet büyüktür ve ehemmiyeti var. Bir kimse di-
¤erinin keflfiyatn temellük edemez. E¤er etse, onun
aleyhine ikame-i dava etmek, bütün memleketlerde cari
olan bir kanundur.
leride hükûmetin müsaadesini istihsal suretiyle neflret-
mek istedi¤im ve yirmi-otuz seneden beri keflif ve telifi-
ne çalflt¤m ve elli seneden beri devam eden tetkikat ve
mücahedat- fikriye ve muhtelif menbalardaki taharriyat
ve mesaimin neticesi ve semeresi olarak yazd¤m ve
manevî yüz keflfiyat gösteren ve binlerce hakikati havi
yüzden ziyade risaleden ibaret olan Risale-i Nurun teli-
finden sonra neflredilen, baz kanunlara uygun gelmeyen
on befl noktasn ortaya atarak müttehem bir vaziyete
koymak, bu hakikatlerin ve benim onlara taallûk eden
hukuklarmn zyan mucip olmakla beraber, di¤erin in-
tikal ve sirkatine ve temellük ve kendine mal etmesine
zemin ihzar etti¤inden; bu babda, evvelemirde ve her
fleyden ziyade hakikat namna ve hukuk hesabna hakk-
mn muhafazas, âdil mahkemenizin nazara alaca¤ ilk
cihettir. Ve bir cürüm aleti olmak tevehhümüyle müsade-
re edilen risalelerimin tazammun etti¤i hakaik, ehl-i fen
ve felsefeye ve akademi muhakkiklerine karfl ispatma
medar olmak üzere elimde bulunmas lâzm gele-
ce¤inden; bu keflfiyat ve münazarat- ilmiye üzerinde
hazrl¤m tespit etmek için, tarafma iadesini isterim.
âdil:
adaletli olan, do¤ruluk gös-
teren.
akademi:
yüksek okul.
aleyh:
ona, onun üzerine.
bab:
husus, ksm, bölüm, bahis.
cari:
geçerli, yürürlükte, muteber.
cihet:
yan, yön, taraf.
cürüm:
kabahat, kusur, hata, gü-
nah, kanun hilâfna hareket.
edib:
edebiyatç, edebiyatla mefl-
gul olan.
ehemmiyet:
kymet, de¤er, önem.
ehl-i fen ve felsefe:
ilim ve felse-
feyle meflgul olanlar.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçe¤i bulup onun peflin-
den gidenler.
ehl-i ilim:
ilim ile u¤raflanlar.
evvelemirde:
iflin bafllangcnda,
her fleyden önce.
hakaik:
hakikatler, do¤rular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir fleyin
asl ve esas.
havi:
içine alan, kaplayan, kufla-
tan, ihtiva eden.
hukûk:
haklar , kanunun verdi¤i
haklar.
hükümet:
devlet.
ibaret:
meydana gelen, oluflan,
müteflekkil.
ihzar:
hazr etme, hazrlama.
ikame-i dava:
dava açma.
intihal:
çalma, baflkasnn maln
kendine mal etme, hrszlk.
intikal:
bir meseleden yola
çkarak diger bir meseleyi anla-
ma.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma, do¤ruyu
delillerle gösterme.
istihsal:
hasl etme, meydana ge-
tirme, elde etme, üretme.
keflfiyat:
keflifler, bulup meyda-
na çkarlan fleyler, yeni bulunan
fleyler.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, gizli bir
fleyi bulup meydana çkarma.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymifl, hükümlü.
manevî:
madde dfl olan, maddî
olmayan, manaya ait.
medar:
dayanak noktas, sebep,
vesile.
memleket:
devlet.
menba:
kaynak, her hangi bir fle-
yin çkt¤ yer.
mesai:
çalflma.
mucip:
icap eden, uyan, gereken,
gerektiren.
muhafaza:
koruma, saklama, hf-
zetme.
muhakkik:
gerçe¤i arafltran, ger-
çe¤i arafltrp bulan, bir fleyin iç
yüzünü inceleyerek vakf olan.
muhtelif:
türlü türlü, çeflitli, çeflit
çeflit, farkl.
378 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
E
SKfiEHR
H
AYATI
mücahedat- fikriye:
fikrî
mücadeleler, fikir yoluyla ya-
plan savafllar.
münazarat- ilmiye:
ilmî mü-
nazaralar.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
müsadere:
ifllenen bir suç
karfll¤ olarak, suçlunun ma-
lnn bütünü veya bir bölümü
üstündeki sahipli¤ine son ve-
rilmesi ve bu sahipli¤in bir
baflka kurulufla devredilmesi.
müttehem:
itham olunan,
kendisinden flüphe edilen,
suçlu saylan, suçlanan.
nazar:
dikkat.
neflr:
yaym, yayn.
semere:
netice, sonuç.
sirkat:
hrszlk, çalma.
suret:
biçim, görünüfl, klk,
kyafet.
taallûk:
iliflik, ilgi.
taharriyat:
arafltrmalar, ara-
malar, incelemeler, tahkik et-
meler.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
temellük:
sahiplenme, kendi-
ne mâl etme, mülk edinme,
sahip olma.
tetkik:
dikkatle arafltrma, in-
ceden inceye yoklama, ince-
leme.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kaplma.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
zemin:
yer, ortam.
zya:
kayp, yitim.
ziyade:
çok, fazla, artk.